Talin Kalemkaryan / Talin'in Mutfağı

Merhaba,

Talin Kalemkaryan / Talin'in Mutfağı

  • 1310

10 Kasım günü Ata’mızın ölüm yıldönümü idi, ancak bu hafta Atatürk Haftası olarak da bilindiğinden geç kalmadan Ulu Önderimiz için duygularımı, düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Benim çocukluğumda Atatürk’ü öğrenmek okul öncesi yuvalarda başlardı. 
İlkokula geçtiğimizde Atatürk’ün Hayatını öğrenmek Hayat Bilgisi dersi ile devam etti.
Ortaokul lise yıllarında Atatürk’ün düşünceleri, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet İlanı, devrimleri Tarih ve İnkılap Tarihi dersi ile bir üst basamağa geçti.
Üniversite yıllarını anlatmaya kalksam buraya sığmaz. Çoğunuzun tanıdığı rahmetli Prof. Dr. Toktamış Ateş hocamızdan dört yıl boyunca Atatürk İlkeleri  dersini aldık.
Her hafta okul bahçesinde toplanıp, İstiklal Marşı’nı okur sonra da bağıra bağıra Andımızı söylerdik. Tüm milli bayramları, dini bayramları kutladığımız gibi coşkulu, mutlu, umutlu bir ruh hali ile kutlardık. Atatürk’ün herhangi bir fotoğrafı hemen hemen hepimizin evinde, işyerinde bulunurdu. 
Toplumda ‘’Atatürk’’ aslında kutsal bir değerdi.  ‘’Atatürk’’ dendi mi saygı, gıpta, minnet, şükran duygularının bir karması hissedilirdi. İsmi alenen ağza alınmaz, basit dokunuşlara muhatap olmazdı büstleri. Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden ay yıldızlı Bayrağımız için de bu kutsiyet kavramı aynen geçerli idi. Bayrak asmanın, göndere çekmenin, elde taşımanın belli kuralları vardır, hatta hatta kanunlarımızda bile ayrı bir yeri vardır Türk Bayrağı Tüzüğü’nün.
O zamanlar dövme olayı yoktu, elimize, sırtımıza bir şeyleri kazımayı bilmezdik. 
O zamanlar arabaların arka camına şeffaf folyolarla yazılar yapıştırmayı da bilmezdik.
O zamanlar kimsenin imzasını taklit etmeyi aklımızın ucundan bile geçiremezdik. Çok  ender olarak zayıflarla dolu Karnemize velimizin imzasını benzetmeye çalışırdık.
O zamanlar kahve fincanlarına ya da rakı bardaklarına, dudağımızı değdirirken sadece temiz mi diye bakılırdı, rujlu dudaklarımız bardak kenarında iz bırakacak diye üzülürdük.
              Evimizin balkonuna çamaşır asarken, komşulara ayıp olmasın diye iç çamaşırlar veya lekesi çıkmamış çamaşırlarımızı  ön tarafa asmazdık.
              Ne ilgisi var, ne yazıyor bu Deli Kız diyorsunuz içinizden, farkındayım. Sizi biraz geçmişe, çok değil otuz, kırk  sene öncesine götüreyim dedim sadece. O zamanlardan bahsettim, gelelim şimdiye.
             Şimdi dövme var, her yerimize sevgilimizin, çocuğumuzun ismini kolumuza, boynumuza, oramıza buramıza yazdırıyoruz. Atatürk’ün imzasını dövme yapabiliyoruz bedenimize.
             Şimdi arabamızın arka camına ‘’Babam sağolsun’’ der gibi ‘’Atatürk’’ yazıları veya logosunu yapıştırabiliyoruz.
Şimdi Atatürk imzalı rakı kadehlerine, kahve fincanlarına kırmızı rujlu dudaklarımızı yapıştırıp, pervasızca içkimizi, kahvemizi yudumlayabiliyoruz.
Şimdi Türk Bayrağı’nın desenlerinden oluşan bandanaları alıp, başımıza geçirebiliyoruz, yürüyüşlere katıldığımızda utanmadan Türk Bayrağı’mızı sırtımıza alıp, yürüyebiliyoruz.
Hiç mi hiç, içimiz daralmadan, rahatsız olmadan, kutsilik kavramını düşünmeden ve hissetmeden bunları yapabiliyoruz ve bunu yaparken de ‘’Ata’mı çok seviyorum, ne yapayım?’’ gibi bana çok manasız gelen bir cümle kurabiliyoruz. Bu kadar basit olmamalı Ata’yı sevmek ve değerlerine sahiplenmek.
Bilmem farkında mısınız? Atatürk bize Cumhuriyet’i, devrimlerini, ilkelerini, çağdaş toplum olmanın gerekliliklerini emanet etti. Emanetine sahip çıkmamızı ve bu değerleri bir sonraki nesillere aktarmamızı istedi. Emanetlerini günlük hayatta basite indirgeyip kullanmamızı istemedi, o değerleri yüceltmemizi istedi.
              ‘’ATAM İzindeyiz’’ ifadesini arabanızın arka camına yapıştırmakla maalesef Atamızın ruhu şad olmuyor. Bu haftaki yazımı; edebiyat hocamın, facebookdaki yazısı ile bitirmek istiyorum.
‘’ Evinizde Atatürk’ten bahsedin, modern çocuklar yetiştirin, O’nun Türk ve dünya çocuklarına bayram (23 Nisan) armağan eden tek lider olduğunu söyleyin, bu ismi beyinlerine işleyin. Emanete ihanet edilmeyeceği, korunacağı ve yüceltileceğini anlatın. Anlatın ki ruhu şadolsun.
            Haftaya görüşmek üzere .


 

Yazarın Diğer Yazıları