Simber Cana Özdilek

Aşk'a dair bir sohbet

Simber Cana Özdilek

  • 2080

Hakk'ın gerçek aşıkları, istemezler Cennet'leri
Cennet'ten ileri gider, ol makamın tutmağa
Yunus Emre ( Cennetten İleri)
 Aşk üzerine yazmak çok derin bir tasavvuf bilgisi gerektirdiği kadar kısa bir özetle de geçmek kolay değildir. Bu bağlamda sadece bir parça değinerek yazmaya çalışacağım.
 Üzerine romanlar yazılan şiirler bestelenen, filmlere konu olan ve hayatın anlamını barındıran aşk, bilim insanlarının da araştırma konusu olmuştur. Özellikle evrimsel biyoloji, evrimsel psikoloji, antropoloji, nörobilim alanlarında uzman bilim insanları aşkın insan doğasına etkilerini araştırmışlardır.   Hayat, nereden ve nasıl başlayacağımızın kararını veremeyeceğimiz bir yolculuktur.  Karşılaşacağımız her durumu önceden tahmin edebiliriz ancak kesin emin olmak mümkün olamaz. Tabii eğer bir kâhin değilseniz…
‘’Aşk’’, bu yolculuğun en başında bizimle beraberdir. Varoluşumuzun temelindedir. Hesapsızdır, beklentisizdir ve belli şartlar çerçevesinde şekillendirilemez.  Bir annenin bebeğine, bebeğin anneye, eşe, hayat arkadaşına, doğaya ve çevrenizde sizinle olana duyulan yoğun sevgide gizlidir. Aşk, sadece insana belli bir cinse ya da varlığa karşı duyulabilen yoğun sevginin suret bulmuş halidir ve ne şekilde ya da neye karşı duyulabileceğinin de kararını veremezsiniz. Aşkın kime ve nasıl duyulabileceğinin hesabının olmadığı gibi varlığın fiziksel özelliklerinin de bir önemi yoktur. Şöyle ki; eğer eşiniz olsun istiyorsanız, gözleri birbirine yakın ben ona aşık olamam diyemezsiniz ya da ekonomik durumu bir kriter olamaz. Bu şartlar ancak hayat için ihtiyaç duyduğumuz ve hayatımızda var olmasını istediğimiz kriterlerdir. Belirlediğiniz kriterlere sahip olay ve insanları hayatımıza çekeriz ve bizim yaşam amacımız halini bile alabilirler. Ancak kişinin içsel yolculuğu hayatı boyunca devam eder ve bu yolculukta da eğer gerçek aşkı sorgularsa kendi özüne dönmeli ve önce kendini tanımalı ve sevmelidir. Değişmek gerekse bile sadece kendisi için yapmalıdır.
Kuşkusuz her canlının sevmeye ve sevilmeye ihtiyacı vardır, beslenmeye ve barınmaya da ihtiyacı vardır. Ancak aşk bir tezahürdür, kişinin kendisinin bir tezahürüdür.
  Mevlana Celalettin’i Rumi’nin Kadim Dostu olan Şems’in ‘’Aşk’’ üzerine yazdığı romanında belirlediği 40 kuralın 5.sinde ‘’ Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. "Aman sakın kendini" diye tembihler.  Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: " Bırak kendini, koy gitsin! " Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!’’ der.  Tabii burada yine tasavvufi bir aşktan ve yaradana duyulan özlemden söz etmekteyiz. 
Bazen duyarız insan hayata yalnız gelir diye…
Halbuki yalnız gelemeyiz, dokuz ay anneyle beraber olan bir bebek, dünyaya geldikten sonra da büyümek için bir ebeveyne ihtiyaç duyar ve bu da yine tamamen hayatta kalma beklentisi nedeniyle doğan bir gereksinimdir. İçinde gelişip serpilebileceği, fikirlerini paylaşabileceği bir topluma ihtiyaç duyar, yaşamak için besine, barınmak için bir eve ve birlikte hayatını geçirebileceği bir eşe ve daha sayılamayacak pek çok sebebe ihtiyaç duyar. Aşk ise gereksinimlerden doğmaz.  Aysel Gürel bir röportajında ‘’insan isterse bir patatese bile aşık olabilir’’demiştir. İlk başta komik görünse de kendi gerçeğimizi var ettiğimizin güzel ve sade bir örneğini vermiştir ve bu amaçla mı söyledi bilmiyorum ancak felsefi bir bakış açısının çok güzel bir örneğini vermiştir.
Mecnun yıllarca çöllerde “Leyla” diye gezindikten sonra onunla karşılaşır ve Leyla`yı tanımaz. Leyla, Mecnun`a “Ben Leyla`yım tanımadın mı?” der fakat Mecnun`un verdiği cevap tarihe kalır: “Eğer sen Leyla isen  içimdeki Leylalar kim?”
Görmek istediğimiz gibi şekillenir hayatımız ve kendi yarattığımız evrenin başrol oyuncusuyuzdur.  Hayat yolunda gerçek aşkı aramak belki de yolculuğumuzun asıl amacıdır…
Sevgilerimle


 

Yazarın Diğer Yazıları