PSİKOLOG SAADET ELEVLİ

SOSYAL TEMBELLİK

PSİKOLOG SAADET ELEVLİ

  • 1048

“Sosyal tembellik” kavramını, bir grup insanın azalan sorumluluk bilinci olarak adlandırabiliriz. Bu şu demektir: Bir olay karşısında insanlar bireysel olarak var olduklarında daha fazla sorumluluk duygusuyla hareket ederlerken, grup halinde olduklarında her bir bireyin daha az sorumluluk duygusu hissetmesi ve bunun sonucunda da grubun, olaylar karşısında daha pasif ve eylemsiz kalması demektir. Psikolojide bu konu ile ilgili yapılan bilimsel bir deneyi sizlere aktarmak istiyorum.  Fransız bilim insanı Max Ringelmann bir grup insanla ip çekme deneyi yapıyor ve ipi çeken insanlar ne kadar çoğalırsa, ip çeken her bir insanın sarf ettiği kuvvetin de o oranda azaldığını görüyor. Max Ringelmann, bu deneyini bilimsel kılmak için şöyle bir yöntem kullanır. 20 öğrenciye tek başlarına ve gruplar halinde beş metre uzunlukta bir ipi çekmelerini isterken, ipin diğer ucuna da bir kuvvetölçer koyar. Bu alet deneklerin harcadıkları kuvveti gösterir. İpin ucundan iki kişi çektiğinde, iki deneğin ortalama harcadıkları kuvvet % 93’tür. Üç kişi olunca bu oran %85’e düşer, dört kişi olunca %77’e düşer. Ve tembellik halkası bu şekilde, sekiz kişilik grupta herkes kendi kapasitesinin sadece yarısını harcayacak kadar çok düşer. Bundan çıkan sonuç; insan grup içindeyken fark edilmediği zaman daha tembeldir.  Yani insanlar toplu halde hareket ettiklerinde daha az çaba sarf ederler, daha az sorumluluk duygusu hissederler, kendi potansiyellerinin altında güç kullanırlar ve buna  “sosyal tembellik” denir.
    Aslında buraya kadar anlatılanları şu hikâye çok güzel özetler;
Bu hikâye; Herkes, Birisi, Herhangi biri ve Hiç kimse adlı dört kişi hakkındadır. 
Yapılacak önemli bir iş vardı ve herkesten bu işin yapılmasını istenmişti. 
Herkes, bu işi birisinin yapacağından emindi. 
Herhangi biri onu yapabilirdi. Fakat hiç kimse yapmadı. 
Birisi buna kızdı. Çünkü bu herkesin işiydi. 
Herkes, bunu herhangi birinin yapabileceğini düşündü. Fakat hiç kimse bu işi herkesin yapmayacağının farkına varamadı. 
Sonunda herhangi birinin yapabileceği işi, hiç kimse yapmadı 
Herkes birisini suçladı.
Bir şeyler olsun, bir şeyler değişsi isteriz. Ama bunun için kendimizden başlamayı hiçbir zaman akıl edemez ve hep başkalarını suçlarız. Aslında insan kendini değiştirmenin ne kadar zor olduğunu bir düşünse, önce başkalarını değiştirmeye çalışmakta şansının ne kadar az olduğunu anlayabilir. Yaşamda gördüğümüz pek çok yanlışlıklar, hatalar, haksızlıklar var. Hepimiz zaman zaman bunu hissediyor ve yaşıyoruz ama hiçbir zaman yaşamımızdaki olumsuzluklardan kendimize pay çıkarmıyor ve en kolay çıkış yolu olan, karşı tarafı suçlamayı seçiyoruz. “Ben” değil “O!”. Bu bakış açısı bize ne getirir? Anlatmak istediklerimi biraz daha somutlaştırmak için sizlerle şu hikâyeyi de paylaşmak istiyorum. 
Tüm hafta boyunca çalışan bir baba, hafta sonu dinlenmek için keyifle eline gazetesini alır ve tüm gün evinde miskinlik yaparak dinlemeyi hayal eder. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak yanına gelir ve parka ne zaman gideceklerini sorar. Baba, daha önceden oğlunu parka götüreceğine söz vermiştir ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekir. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişir.
Baba önce dünya haritasını küçük parçalara ayırır ve oğluna uzatır ve der ki:
- Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim! . Sonra da şöyle düşünür:
- Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!
Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak gelir:
- Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz! der.
Adam önce inanamaz ve görmek ister. Gördüğünde de hayretler içinde kalır ve oğluna bunu nasıl yaptığını sorar.
Çocuk şu açıklamayı yapar: 
-BANA VERDİĞİN HARİTANIN ARKASINDA BİR İNSAN RESMİ VARDI. İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİĞİNDEN DÜZELDİ.
Sevgili Okurlar, eğer karanlıktaysanız gölgeniz bile sizi yalnız bırakacaktır. Hiç kimse kendinde olmayanı bir başkasına veremez. Önce biz kendimizi aydınlatmalıyız, önce biz aydınlanmalıyız. Yaşamdaki olumsuzluklar, yanlışlar, yanlış anlaşılmalar, anlaşılamamalar her zaman var olacaktır, ancak biz bunun neresindeyiz, biz gördüğümüz yanlışlıklar için kendimizde ne kadar doğrular yaratabiliyoruz. Bir başkasını düzeltme şansımız yok belki ama kendimizi daha iyi hale getirme, kendimizi düzeltme, yanlışlarımızı doğruya çevirme fırsatımız har zaman var. Olaylar karşısında, karşı tarafı suçlamak en kolay yoldur ve bu aslında insanın kendinden kaçışıdır. Doğru olan insanın önce kendine boy aynasından bakmasıdır. Sorumluluğu karşı tarafa yüklemek, kendimize düşen payı azaltmak sosyal tembelliktir. Başkalarını suçlayarak, başkalarına sorumluluk yükleyerek doğruya ve güzele erişemeyiz, bu insanın kendinden kaçışıdır. 
Çünkü HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR… VE BİR SENİNLE BİTER!
 UNUTMAYALIM Kİ, İŞARET PARMAĞIMIZLA BİRİNİ SUÇLADIĞIMIZDA, DİĞER ÜÇ PARMAK BİZİ GÖSTERMEKTEDİR!

Yazarın Diğer Yazıları