PSİKOLOG SAADET ELEVLİ

MUTLULUĞUN SIRRI

PSİKOLOG SAADET ELEVLİ

  • 1755

Herkesin yaşam boyunca peşinden koştuğu, çok az insanın gerçekten yakalayabildiği mutluluk! 
Herkesin sahip olmak istediği, ona sahip olmak isterken unuttuğu şey mutluluk! 
Çok şeye sahip olanlar için, az şeye sahip olmak; az şeye sahip olanlar için ise çok şeye sahip olmak mutluluk! 
Belki de, mutluluğun avuçlarımızdan kaçıverdiği yer burada başlıyor… Çok şeye sahip olmaya çalışırken, sahip olduklarımızı kaybetmeye başladığımız noktada, mutluluğu da kaçırmaya başlıyoruz… Ve bir daha da yakalayamıyoruz. Neydi mutluluk? Sırrı neydi? Hayattan alma ve verme dengesini tutturabilmek mi? Kazanırken, kaybetmemek mi?

Hayatı boyunca mutlu olamadığını fark eden, bunca yıl geçen mutsuz yılların ardından, artık mutlu olmak isteyen adamın biri, bir gün mutluluğu aramaya karar vermiş. Mutluluğu tek başına nasıl bulacağını bilemediği için, bir bilgeden yardım istemeye karar vermiş. Bu bilge herkese yardım eden, her soruya cevap veren, herkesin derdine derman bulan biriymiş. 
Bilgeye ulaşmak ve ona mutluluğa nasıl ulaşabileceğini, onu nasıl yakalayabileceğini sormak için uzun ve zahmetli bir yolculuğa çıkmış. Bilgenin kapısına vardığında, dertlerine derman arayan, uzun bir kuyrukla karşılaşmış. Bilgenin kapısında bekleyen onca insanı görünce, doğru adreste olduğunu daha bir ikna olmuş ve mutluluğun sırrının bu kağıda olduğuna daha bir inanmış ve günlerce usanmadan, sabırla sıranın kendisine gelmesini beklemiş. 
Sonunda sıra kendisine gelmiş ve heyecanla bilgeye yıllardır mutluluğu aradığını ancak bir türlü onu bulamadığını, mutluluğu nasıl yakalayacağını, mutluluğun sırrının ne olduğunu ona söylemesini istemiş. Bilge hizmetkârlarından bir kaşık ve iki damla zeytinyağı istemiş. Bilge kaşığı eline almış ve iki damla zeytinyağını kaşığın içine damlatmış ve adama demiş ki;
-“Bu kaşığı ağzında taşıyacak ve içindeki yağı dökmeden benim tüm sarayımı ve bahçesini dolaşıp, kaşığı tekrar bana getireceksin.”demiş. 
Adam, içindeki yağı dökmemek için, gözü kaşıkta, Bilgenin bütün sarayını dolaşmış gelmiş ve Bilge ona şunları söylemiş.
-Aferin, kaşıktaki yağı hiç dökmeden geri getirmişsin. Peki, şimdi anlat bakalım neler gördün? Sarayımdaki güzellikleri gördün mü? Salondaki acem halılarını, kütüphanedeki kitapları, bahçedeki gülleri gördün mü?” diye sormuş Bilge.
Adam utangaç bir ifadeyle başını öne eğmiş ve kaşıktaki yağ dökülmesin diye, kaşığa bakmaktan, bilgenin söylediği hiçbir şeyi görmemiş… Bu yüzden de Bilye’ye hiçbir şey söyleyememiş. 
Bunun üzerine Bilge şunu söylemiş;
-“Öyleyse şimdi tekrar git! Kaşığı tekrar al, aynı şekilde yağı dökmeden, ancak bu sefer etrafındaki güzellikleri de fark ederek geri gel.” demiş. 
Bu sefer adam, etrafındaki gördüğü her şeyi adeta hafızasına kazırcasına dikkat ederek, etrafındaki gördüğü güzellikleri fark ederek bütün sarayı dolaşmış. Tekrar Bilge’nin yanına gelmiş ve Bilge bu sefer de,
-“Sana emanet ettiğim kaşıktaki yağ nerede?” diye sormuş. 
Adam saraydaki bütün güzellikleri göreyim derken, bu sefer de farkında olmadan kaşıktaki yağ dökülmüş. Kaşığa iyice bakan adam, kaşıktaki yağın döküldüğünü görmüş. 
Bilge demiş ki;
-“İşte Mutluluk, bu kaşıktaki yağa sahip çıkarak saraydaki güzelliklerin farkına varabilmek gibi, hayatındaki sorunluluklarına sahip çıkarak, hayatındaki güzellikleri aynı anda görebilmektir. Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün harikalarını görmektir ama iki damla yağı unutmadan.” demiş. 
Hayata dair sorumluluklarımızı yerine getirirken, iş, güç, çocuk, para, ev, araba derken…. Bir yandan da hayattan keyif alabilmek, hazzı da yakalayabilmek… Yol boyunca koşarken, arada durup soluklanabilmek… Hiç kolay değil, ancak imkânsız da değil! 
Kaşığımızdaki yağı dökmeden, hayatımızdaki güzellikleri de yaşayabildiğimiz bir ömür dileğiyle… 


 

Yazarın Diğer Yazıları