Nuray Bartoschek

Yaşama Sevinci

Nuray Bartoschek

  • 3845

Antalya’da kaldığımız pansiyonun minibüsüne binmiş heyecanla Aspendos’a gideceğimiz anı beklerken, bahçe kapısından minibüse doğru yürüyen yaşlı kadın ve kızını gördüm. Kadın iki büklüm olmasına karşın, kimseden yardım almaksızın, küçük adımlarla yürüyordu. Minibüsün yanına gelince, pansiyon sahibi kucağına alarak ön koltuğa oturttu yaşlı kadını.

Doğrusu, o iki büklüm durumuyla, yürümekte bile zorlanırken Aspendos’a bale gösterisini izlemeye giden bu yaşlı kadın ilgimi çekmişti. Pansiyonda kaldıklarına bakılırsa Antalya’da yaşamıyorlardı. Kızının annesine karşı sevgi ve saygıyla yaklaşımı da görülmeye değerdi.

Öteki izleyiciler yaşlı kadının bir basamağı bile yardımsız çıkamayacağını görünce, onlara anlayış göstererek hemen yer açmışlardı. Böylece anne ve kız gösteriyi en önde izlediler. Gösteri sonunda yine hep birlikte pansiyonun minibüsündeydik. Herkes heyecanla gösterinin ne denli güzel olduğunu anlatıyordu.

Ertesi gün pansiyonun bahçesinde kahvaltı yaparken masalarımız yan yanaydı anne ve kızıyla. Önce “günaydın”laştık. Ardından yeni tanışan iki kişinin sorabileceği soruları yönelttik birbirimize. Ankara’dan gelmişlerdi Antalya’ya. Hemşirelik yapan kızı annesiyle birlikte yaşıyordu. “Ne güzel!” dedim. “Ankara’dan buraya dek tatile gelmişsiniz annenizle, dün gece birlikte bale gösterisini izlemeye gitmeniz çok hoşuma gitti. Yaşama sevincini yitirmemiş insanları tanımak beni mutlandırıyor.”

Yaşlı kadın suratını asarak “Yaşama sevinci mi?” diye sordu.

“Yaşamın sevinilecek nesi var ki” dedi bıkkınlıkla.

Bu kez şaşırma sırası bendeydi. O hayranlıkla baktığım yaşlı kadın bir anda binlerce sorun anlatmaya başladı. Ellerini ve ayaklarını göstererek “Şu halime bak!” dedi. “Bu durumda yaşama sevinci duyar mı insan?”

“Ama” dedim. “Yardımsız yürüyebiliyorsunuz yine de...” 

Halâ ikna olmamıştı. “Buna yürümek denirse!” dedi. Sonra da üstüne basarak “Yaşamı sevmek için hiçbir nedenim yok! Asla da olmadı” dedi.

Elimi elinin üstüne koyarak, gülümsedim ve onun yaptığı gibi sözcükleri tane tane vurgulayarak “ Bana sorarsanız” dedim “Yaşamı sevmek için binlerce nedeniniz var!”

Karşılıklı bir oyun oynuyorduk sanki. Bu oyunu kesinlikle kazanmak zorundaydım. Çünkü ben kazandığım zaman yaşlı kadın “kaybeden taraf” olmayacaktı.

Sızlanarak “Başımızı sokacak bir evimiz, bir yere gidecek arabamız bile yok” dedi.

Kızı benden önce atılarak “Ama anne, çok şükür kirayı verebiliyoruz” dedi.

Ben de onun kaldığı yerden devam ettim “Ve otobüs parasını verebilecek gücünüz var ki, Ankara’dan Antalya’ya tatile gelebiliyor, pansiyonda kalabiliyorsunuz.”

Gözlerine taktığı o kara gözlükleri çıkartmaya hiç niyeti yoktu.

“Kızım da otuzuna geldi, evlenmedi daha” dedi. Kızı “Anne, lütfen” dedi utanarak.

“Yapmayın n’olur” dedim. “Evde kalmak” diye bir şey yok artık. Eğer sorun “koca bulmaksa” insan 60 yaşında, 4 çocukla da evlenecek birisini bulabilir. Onun sevmediği birisiyle evlenerek mutsuz olmasını ister misiniz? Kızınız kendi yaşamı konusunda sağlıklı karar verebilecek yaşta. Doğru insanla, doğru zamanda karşılaşırsa o da olur. Hem, ne güzel, bakın sizi buralara dek getirmiş tatile” dedim.

Kızının mahsun bakışını görünce bir geri hamle yaptı “Evet, sağolsun buralara getirdi, ayrıca Ankara’da da sinemaya, tiyatrolara her yere götürür beni” dedi.

Sonra son kozunu oynarcasına ellerini bana doğru uzatarak “Şu parmaklarıma bak!” dedi. “Bu biçimi bozulmuş ellerle, ayaklarla mı seveyim yaşamı ben?”

Ben de o kadar kolay pes edecek değildim.

“Evet, elleriniz ve ayaklarınızdaki rahatsızlığınız çok üzücü ve bu durumun sizin yaşamınızı oldukça zorlaştırdığına inanıyorum” dedim. “Ama bu yaşama küsmeniz için yeterli bir neden değil. Bakın, konuşabiliyorsunuz, derdinizi anlatabiliyorsunuz. Gözleriniz sağlam, yaşamın güzelliklerini görebiliyorsunuz, kulaklarınız sağlam, beni duyabiliyorsunuz, sürekli yatakta yatmak zorunda değilsiniz. Oysa küçücük çocuklar yaşamları 3-5 ay daha uzasın diye kollarında kan ve serumlarla hastane hastane dolaşıyorlar. Gencecik insanlar tekerlekli sandalyelerde. Yaşamı bir başka kişinin ölümüne bağlı onca insan organ nakli için bekliyor.”

Söylediklerimin etkisini görmek için sustum biraz.

Düşündü bir an... Artık gözlerindeki kara gözlükler görünmez olmuştu. Sonra gülümseyerek bana sarıldı ve bir sır verircesine “Biliyor musun” dedi.

“Benim adım Şükran. Ama yaşamı boyunca hiç şükretmemiş bir Şükran’ım ben. Ama sanırım “Çok şükür” demenin zamanı geldi artık. Ve sana da teşekkür ederim, bu sözü söylemek için aslında ne çok nedenim olduğunu gösterdin bana.”

Sonra derin bir soluk aldı ve gözlerinin içi gülerek “Yaşadığım için çok şükür!” dedi.

O anda ikimiz de “oyunun kazananı” olmanın mutluluğu ve coşkusunu yaşıyorduk.•

 

Yazarın Diğer Yazıları