Seval Kurnaz

Çanakkale Türküsü

Seval Kurnaz

  • 2011

Çanakkale türküsünü bilmeyenimiz var mıdır? Adı türküdür de, ağıt insanın içine işler neredeyse. Destanlaşan Çanakkale Zaferimizin 105.yıldönümünü kutluyoruz. Milletimizin genç yaşlı, kadın erkek, son derece zor şartlarda kazandığı kazandığı bu zafer, destanlaşan şekliyle tarihteki yerini aldı.
Çanakkale Savaşının sebep sonuçları, askeri boyutu değil bugünkü diyeceklerim. İşin o bölümünü isterseniz tarihçilere bırakalım.
Japon ve Türk uzman arasında geçtiği rivayet edilen bir diyaloğu paylaşayım istiyorum. Genç kuşaklarda tarih bilinci oluşturamadığımızdan yakınırız. Konuyla ilgili şöyle bir hikâye anlatılır. Japonlara sormuşlar, yeni kuşaklarınızda, tarih bilincini nasıl oluşturuyorsunuz diye. Savaşın Ülkemizdeki etkilerini göstermek için, biz çocuklarımızı Hiroşima’ya, Nagazaki’ye götürürüz. İyi de bizim öyle bir tarihsel geçmişimiz yok ki, der bizim uzman. Japon uzmanın örneği, bizim zor sorunun tam da cevabı olmuş. İyi de sizin de Çanakkale’niz var. 
Sonraları bizde Çanakkale’ye çevirdik yüzümüzü. Çocuklarımızı gençlerimizi götürüyoruz. Okul gezileri düzenliyoruz. Sadece anlatarak Vatan Milet sevgisinin kazanılmayacağını görmüş olduk böylece. Aslında bunları biz niye düşünemedik da başka bir konu tabii.
18 Mart, beni çocukluğuma götürür hep. Çanakkale Gazisi Dedemden dinlediklerimi hatırlatır kelimesi kelimesine. Dedem Çanakkale, Çanakkale Dedem demektir, benim için.
Osmanlının son dönemleri. Önce Yemene gitmiş Dedem. Yemendeki zorlu savaşı da,  türküsünden biliriz biz. Dinleyince gitmiş, yaşamış kadar hüzün işler içimize. Yemen Cephesinden, köyüne dönmeden hiç Çanakkale Cephesine varış. Malum, uzun meşakkatli zamanlar.14 yıl sürer askerliği. Öldü sanılır, âmâ beklenir hep.
“Dede nasılsın” diye sorduğumuzda “Ben size bir Çanakkale lafı ediverem” derdi. Çanakkale içinde vurdular beni diye başlardı, cümleler. Topçu Çavuşu imiş cephede. Sol kulağı iyi duymazdı. Savaşta sol kulağından girmiş kurşun. Bırakmışlar önce öldü zannedip, yanındakiler önce. Ölmeden mezara koydular beni ”dendiği gibi türküde. Sonra ölüsünü bir yerde defnedelim diye, cephe gerisine taşımışlar. Uzun süren hasta hane günlerinde, doktoruna ”Bırakın gideyim, ben böyle yatamam” dediğini tekrar ederdi. Şimdi en çok neye üzülüyorum biliyor musunuz? Dinlediğim anılarını yazarak kaydetseydim keşke.
Çocukken hep şu soruyu sorardım. Dede niye madalyan yok, sana karşılığında para verdiler mi diye. “Ben bütün bunları, bir karşılık almak için yapmadım” derdi. Ben Çanakkale Türküsünü dedemden dinledim hep. Şimdi de dinlediğimde şöyle bir gider gelirim Çanakkale’ye doğru.
Hani alay konusu yapılan son derece çarpıcı bir gerçek vardır. Biz neler gördük, at pisliklerinin içinden arpa tanelerini ayıkladık yedik diye. Ben dedemden bu gerçeği bizzat dinledim. Vatan Millet Sakarya diye kimilerimizin diline doladığı söylem değildir, bütün bunlar. Bağımsızlık savaşıdır. Ya ölmek ya da hayatta kalmaktır.
İşte yokluğun, yoksulluğun da savaşıdır Çanakkale. Gencecik fidanların, sadece yaşamak ve yaşatmak için, korkusuzca öldükleri yerdir.
O yüzden geçilemez zaten. 

Yazarın Diğer Yazıları