Dip Dalga Geliyor!

  • 2159

24 Haziran seçimlerinden önce bir dip dalga söylemi vardı. Dip dalga ha geldi ha geliyordu. Kıyaya ulaşmak üzereydi. Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun başlatmış olduğu dip dalga söyleminden söz ediyorum. Bilge Başkana göre, tıpkı Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ı götüren dip dalga Erdoğan’ı da götürecekti. Farklı söylemelere ihtiyacı vardı, Türkiye’nin. Onlar farklı söylemlerin misyonerleriydi. Değişim istiyorlardı. Şenlik başlamıştı. Türkiye, yeni bir güne uyanacaktı, 25 Haziran sabahı.

Ve sonunda seçimler oldu, sonuçlar açıklandı. Dip dalgadan öte bir tsunamiydi ortaya çıkan. Sert ve hoyrattı. Yalnız bu tsunami, zannedildiği gibi Erdoğan’ı değil, en başta Temel Karamollaoğlu’nu yutuyordu. Bakmayın siz, Saadet Partisi’nin öyle sus pus beklediğine. Sessizlik okyanusun içine çektiği bilge başkanın yasıdır belki.

Karamollaoğlu, şimdi bekleme salonunda, sıra kendisine gelinceye kadar geçecek zamanı kar hanesini doldurmakla meşgul. Çünkü siyasette kaybeden eninde sonunda gider. Hep beraber sorma zamanı şimdi: Karamollaoğlu’nun bir katkısı oldu mu Türk siyasetine, ya da Saadet Partisi’ne? Cevap: Kocaman bir hiç. Şu, kadim bir kuraldır. Kaybeden gider. Gerçi, Karamollaoğlu’na haksızlık etmeyelim, Saadet Partisi’ne faydası olmasa da CHP’ye katkısı oldu. Kılıçdaroğlu’nun partisine az oy devşirmedi!

Gel gelelim Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumuna. Siz, sürekli kaybeden bir genel başkan tanıyor musunuz? Gerçi, CHP’nin siyasi tarihi bu soruyu boşluğa düşürüyor. Kılıçdaroğlu gibi bir kaybeden, sekiz yıldan beri partinin genel başkanlık koltuğunu işgal ediyor. Yenildi, sürekli kaybetti. Pes etmedi. Hala koltuk sevdasının büyüsü altında. Ancak o da kaçınılmaz sona doğru yaklaşıyor. Kurultay çağrıları gelmeye başladı bile, kurultayların partisi CHP’den. Hem Milli Şef İnönü’yü hatırlayınız, O ikinci Adam’ı. CHP’nin kuruluşundan beri, hem Atatürk’ün yanında hem de partinin başındaydı. CHP kurulur kurulmaz, genel başkan vekili olmuştu. Atatürk’ten sonra, en etkili ve güçlü isimdi, CHP üzerinde. Aşağı yukarı, elli yıl kadar CHP’nin liderliğini yapmıştı. Dile kolay, tam yarım yüzyıl. Ancak Türkiye’nin demokrasiye geçişi ile beraber pek bir varlık gösteremedi, siyasi arenada. Ve sonunda kaybetti. 1972 yılında yapılan CHP’nin Beşinci Olaganüstü Kurultayı’nda Bülent Ecevit’e yenildi. Önce CHP’nin genel başkanlığını kaybetti, ardında da CHP üyeliğinde istifa etti. Hem genel başkanlıktan oldu, hem de CHP üyeliğinde. Ne fiyakalı kaybediş ama!   

Şimdi, kurultay sesleri yeniden duyulmaya başlandı CHP’de. Şeçimin “büyük kaybeden”i, Kemal Kılıçdaroğlu için çanlar çalmaya başladı. Yakındır gidişi...

Ya Meral Akşener’in durumuna ne demeli? Güya, bu ülkeye başkan olacaktı. İlk kadın başkan... Ne büyüleyici başlangıç değil mi? Onunki öyle bir hırstı ki, Millet İttifakı’nın ortak aday çalışmalarını bile sabote etmekten geri durmadı. Dahası, girmediği siyasi kılık kalmadı. Ülkücü oldu, muhafazakâr oldu, solcu oldu, FETÖ’cü oldu, Kürtçü oldu. Herkese pembe şeker dağıttı. Olmadık vaatlerde bulundu. Bazen başını örttü, bazen kurt gibi uludu. Oysa ortada ne kuşatıcı bir vizyon vardı ne de tutarlı bir söylem. Topluma daha parlak bir gelecek de vaat etmiyordu. Kadın olmak dışında pek bir artısı yoktu, aslında. Şimdi birkaç adayını Parlamento’ya göndermeyi maharet olarak satmakla meşgul. Kısa günün karı demeli. Ama asıl kavga, bundan sonra başlayacak İYİ Parti’de. Kıyametin kopması yakındır, pek yakın.

Yine en başa dönelim; Evet, bir dip dalga hatta tsunami ortaya çıktı. Ama bu tsunami, en başta iflah olmaz muhalifleri taşıdı kaybedenler ligine.

Tünelin ucundaki ışık üzerinize gelen trenin ışıkları olabilir. Dip dalga bekleyenlerin suya kapılmasına ne çok benziyor! Gördüğünüz gibi dip dalga sizi yuttu, şimdi hangi yüzle milletin karşısına çıkacaksınız?

Yazarın Diğer Yazıları