PSİKOLOG SAADET ELEVLİ

YAŞAMSAL BAĞLILIĞIN GÖSTERGELERİ, PENCERE ÖNÜ ÇİÇEKLERİ

PSİKOLOG SAADET ELEVLİ

  • 1180

Hayata bağlılığın, insanın içindeki yaşama sevincinin, yaşama coşkusunun pek çok göstergesi var aslında, bunlardan biri de evimizdeki çiçekler, pencere önündeki küçük menekşeler ya da balkon demirlerinden sarkan küsen çiçekleri, begonyalar, karanfiller, sardunyalar, güller, nergisler… 
    İnsanlar gelişen teknoloji ile birlikte gökdelenler inşa etti, pek çok yenilik sayesinde deyim yerindeyse insanların ayakları yerden kesildi, ama insanın bir yanı hep  doğaya dönük kaldı, bir yüzü hep toprağı özledi, avuçlarını sıkınca  kum zerreciklerinin akışını hissetmek istedi. Beton insanın toprağı bellemesini engelledi ama küçücük evinin balkonunun bir kenarında, meyve kasaları içinde maydanoz, süs biberleri yetiştirmesini engelleyemedi. Çünkü toprak “yaşam”dı, “can”dı, “canlılık”tı, “hayatın, hayatın canlılığının” bir kanıtıydı, insanın içindeki yaşama dönük yüzünün yansımasıydı. İnsanın hayata bağlılığının bir uzantısıydı. Eski insanlar, babaannelerimiz , anneannelerimiz nerede boşalmış bir yoğurt kabı bulsa, tükenmiş bir yağ tenekesi ellerine geçse içine toprak doldurup çiçek dikmezler miydi? Sarı ayçiçeği yağı tenekelerinin içinde hayata dolu dolu kahkahalar atan cam güzelleri, mercan köşkleri, karanfiller, güller…  Çocukluğumdan en çok aklımda kalanlar arasında, babaannemin merdivende sıralanmış çiçekleri ve bahçede çok kıymetli gülleriydi. O zamanlardaki her çocuk gibi, çünkü şimdinin çocuklukları eskilerin çocukluğundan biraz farklı, 23 nisanlarda en güzel çiçekleri okulun bahçesindeki Atatürk büstüne götürmek ayrı bir heyecandı bizim için. 23 nisan sabahı, bayramlık kıyafetler giyilir ve bahçedeki en güzel çiçekler toplanır ve Atatürk büstü çiçeklerle donatılırdı. Çocuklar çiçek toplamayı çok severler ve nerede yol üzerinde yeni açmış çiçekler varsa, onları önce çocuklar görürler, çünkü çocuklar  her zaman yetişkinlerden daha fazla yaşam coşkusu taşırlar, küçük şeylerde bile içlerindeki hayata dair duydukları heyecan dolar taşar küçücük bedenlerinden dışarıya. Çocukluğumun unutamadıklarından, sakladıklarından bir diğeri de, babaannemle gittiğimiz ev gezmelerinden toplanan ve sonrasında yedek saksılarda çoğaltılan çiçekler. Ne zaman misafirliğe gidilse, ayrılırken mutlaka ev sahibinin çiçeklerine şöyle bir göz atılırdı ve babaannem eğer kendinde olmayan bir çiçek gördü ise, ev sahibinden mutlaka bir dal isterdi, ve çoğaltmak için çiçekten kırılan dal, büyük bir seremoni ile ıslatılmış bir bez parçasına sarılır, hatta mümkünse içinde de bir avuç toprak konulur, öyle eve kadar getirilirdi ki, eve gelene kadar solmasın! Eve geldikten sonra da ayrı bir seremoni başlardı. Kırılan dal bir su bardağının içine ıslanır ve birkaç hafta kök salması beklenirdi, kök saldıktan sonra da özenle saklanan ay çiçek yağı tenekelerinin içine dikilir ve sonrasında da her sabah su verilirdi. Ve o çiçek baharda çığlık çığlığa çiçekleriyle hayata merhaba derdi. O çiçeklerin çığlıkları da babaannemin hayata haykırışlarıydı aslında.
    Sokaklar şehrin nasıl gerçek yüzünün birer yansıması ise, evler de o evde yaşayanların içsel dünyalarının birer yansımasıdır. Bir ev görürsünüz balkonu botanik bahçesi, başka bir ev görürsünüz balkonda üste yığılmış atıl eşyalar. Bu çok basit görüntü bile o evde yaşayan insanların hayatları, hayata bağlılıkları, yaşama sevinçleri konusunda pek çok ip ucu verir. Güneş ışığının sadece günün belli saatlerinde şöyle bir merhaba deyip hızlıca kayıverdiği bodrum katında yaşayan ve pencere önünde küçük saksılarda çiçekler yetiştiren insanlar bana hep güçlü olmayı çağrıştırmıştır, çünkü bu manzara yaşama bağlılığın, yaşama coşkusunun ve hayata dair umudunun olduğunun tablosudur. Bir insan sabahları çiçeklerine su vermeyi unutmuyorsa, o insan yaşama sevinci ile dolu demektir. Çünkü çiçek yaşamı hissetmenin, içindeki yaşam coşkusunu dışarıya yansıtmanın başka dilde ifadesidir. İnsan kendinde olmayan bir şeyi asla başka bir şeye yöneltemez. Bir insanda yaşama bağlılık, yaşayan her şeye bağlılıktır. 
Güneşe açılan perdeler, hayata aralanan kapılardır. İnsan bir kere sevmeye başladı mı yaşamaya da başlar. Önce kendimize, sonra diğerine olan güvensizliğimizin bir göstergesi de olsa demir parmaklıklı pencereler, o pencerelerde umutlarınızı büyüttüğünüz çiçekler.  Baharda açan çiçekleriyle yaşam çığlığımızı haykırırlar! Çiçekler yaşama bağlılığın, hayata dair umudun göstergesidir, yaşama sebebidir, yaşama sebebinin başka dilde ifadesidir. 
Pencere önü çiçekleriniz, pencerenizden hiç eksik olmasın! 


 

Yazarın Diğer Yazıları