Psikolog  Saadet ELEVLİ

OBEZİTE

Psikolog Saadet ELEVLİ

  • 136

Günümüzde hastalık ve sağlık kavramlarında büyük bir değişim yaşanıyor. Artık bir hastalığı anlamak beraberinde ekonomiden politikaya, bilimden ticarete birçok kavramı da birlikte ele almayı gerektiriyor. Bir hastalık verili tarihsel koşulların bir ürünü olarak ortaya çıktığında bir yandan onunla mücadelenin bir sonucu olarak çareleri, tedavileri ortaya çıkıyor, diğer yandan ise bir endüstrisi ve pazarlama alanı oluşuyor. Son 30 yılın hem bir hastalığı hem de bununla girilen mücadelesi salgına dönmüş olan obezite, bu çağdaş hastalıkların en önemli örneklerinden biri, yol açtığı kalp hastalıkları, kanser ve eşlik eden ruhsal bozukluklarla sağlık gündeminin en önemli sorunlarından biri olmaya adaydır. Ayrıca obeziteye karşı mücadelenin yeni rant alanları doğurduğunu, insanları güzel görünme ya da sağlıklı olma ikileminde sıkıştırdığını, umut arayışlarının yeni bir ticaret alanı yarattığını ve denetlenmeyen bu alanın yaşamı tehdit edici sonuçlara yol açtığını görmekteyiz. 
 

Obezitenin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk, ergen ve erişkinler arasında önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu, hem çocukluk hem de erişkinlik döneminde sağlığı bozan risk etkenleri ile çocukluk çağı obezitesi arasında güçlü bir ilişki bulunduğunu söyleyebiliriz.

Oluşumunda bir çok etkenin rol aldığı obezite ile başa çıkmak hastalığı tüm boyutlarıyla anlayabilmeyi gerektirir. Genetik etkenler, bazı beyin tümörleri, beyinde salgılanan bazı madde ve hormonların düzeyindeki değişmeler, çevresel etkenler, yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, bazı ruhsal bozukluklar, bazı fiziksel hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar, fiziksel aktivitenin azlığı, birey hareketsiz kılan tv izleme ve bilgisayar kullanımı yeni alışkanlıkların ortaya çıkması obezitenin oluşumunda belirgin etkisi olan değişkenlerdir. Bunun yanında aile tutumları, akran etkisi, bireyin maruz kaldığı sosyal etkenler, sosyal olarak yetersizlik, ailelerin beslenme konusundaki bilgi yetersizlikleri, sosyo-ekonomik düzeyde düşüklük ve bunları bağlı ortaya çıkan yaşam biçimi önemli diğer etkenler olarak dikkati çekmektedir. Bu nedenler içinde son yıllarda belki de üzerine en çok konuşulması gereken noktanın beslenme tarzı ve bireyin sağlığı geliştirme yönünde sahip olduğu elverişsiz durumlar olduğunu vurgulamak gerekir.
 

Bireyin düşük kendilik değerine sahip olması, bedenini algılamada sorunlar, sürekli olarak değişkenlik gösteren kilo alma ve verme döngüsünün yarattığı ruhsal sonuçlar obezitenin oluşumunda etkili değişkenler içinde sayılmaktadır.
Obezitenin, uzun soluklu bir mücadele olan sağaltımında ana hedefler kilo vermeden çok sağlıklı bir beslenme ve etkinlik yapma alışkanlığı kazanmadır. Bu yaklaşım daha çok olumsuz davranışları olumlu davranışlarla değiştirme, olumlu yeme tutumları geliştirme, etkinlik becerisi kazandırmaya odaklı davranışçı girişimleri içerir. Bunun için özellikle bu davranışları belirleyen çevreyi düzenlemek oldukça önemli bir süreçtir. Yeme alışkanlıklarının ve fiziksel etkinliğin farkında olmak, sorunlu yeme ve etkinlik davranışlarını görünür kılmak, aşırı yemeyi ortaya çıkaran ya da kolaylaştıran ortamları ve durumları saptamak, özellikle davranış değişikliklerini küçük adımlarla yapmak, bu değişiklik olumlu sonuç verdiğinde yeni değişikliği gündeme getirmek önemlidir. Yeme düzenini gözden geçirme, hareketsiz yaşantıyı değiştirme (özellikle TV izleme) ve aktivite seviyesini arttırmaya yönelik eğitimler başta gelmektedir.  Bunun yanında koruyucu ve önleyici yaklaşımlar da tedavide dikkat edilmesi gereken diğer önemli hedefler olmalıdır.
 

Sonuç olarak, obezite, genetik ve çevresel etkenlerin karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıkan, yaygınlığı giderek artan klinik bir sorun olarak, hem tedavisi hem de önlenmesi açısından farklı meslek alanları arasında bir ilişki ve eşgüdüm kurulmasını gerektirir. Yalnızca zayıflamaya yönelik tedavilerin tek başına yeterli olmadığını vurgulamamız gerekir. Özellikle bireyi aşırı yemeye iten ruhsal bozuklukların ele alınması ve ruh sağlığı uzmanının bu tedavi programı içinde yer alması en doğru yaklaşım olacaktır. Obezite ile mücadelede önleyici ve koruyucu yaklaşımların öncelikli olduğunu, bu nedenle, obezite gelişiminde belirleyici olan risk etkenlerinin saptanması, ortadan kaldırılması, bunun yanında sağlıklı kalmaya olanak veren uygun bir çevre oluşturulması, ulusal düzeyde bir beslenme politikasının geliştirilmesi gerektiğini vurgulamamız gerekir. Unutulmamalıdır ki, obezite sadece bireysel bir sorun değil, ekonomik ve politik temelleri olan toplumsal bir sorun olarak ele alınmalı, bu çerçevede bir mücadele biçimi geliştirilmelidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları