MİTOMANİ (YALAN SÖYLEME HASTALIĞI)
Psikolog Saadet ELEVLİ
- 621
İlk olarak 1891’de Dr. AntonDelbrück tarafından tanımlanan patolojik yalan, yalan söylemenin alışkanlık haline gelmesi durumu olup, başka psikiyatrik rahatsızlıkların, kişilik bozuklukları, dürtü kontrol bozuklukları, anksiyetebozuklukları veya depresyon gibi hastalıkların bir belirtisi de olabilmektedir.
Delbrück patolojik yalan söylemeyi, bireylerin dışsal ödüller ya da belirli amaçlardan ziyade içsel bir dürtüyle hareket ederek bazen gerçeğe benzer fantastik hikayeler yarattıkları, takıntılı bir şekilde yalan söyleme eğiliminde bulunmaları olarak tanımlamıştır.Healy ve arkadaşları, 1915 yılında yaptıkları bir çalışmada, patolojik yalanın belirgin kişisel çıkarlara hizmet eden veya psikotiksemptomların bir parçası olan yalanlardan farklı olarak, alışkanlık haline gelmiş doğasına vurgu yapmışlardır.
Patolojik yalan söylemenin temel özelliği, büyük ya da küçük fark etmeksizin, herhangi geçerli bir sebep olmaksızın bireyin yalan söyleme ihtiyacı hissetmesidir. Tipik olarak normal yalanları yönlendiren, bireyin kendine göre geçerli ve gerekli bir nedeni var iken, patolojik yalan söyleme davranışı gerçekçi ve geçerli herhangi bir gerekçeden kaynaklanmamaktadır. Bunun yerine patolojik yalan söyleyen birey, başkaları veya kendileri tarafından farklı görülmeye yönelik içsel bir arzuyla motive olmakta ve bu da öz imaj veya kimlikle ilgili köklü bir soruna işaret etmektedir.
Psikanalitik kurama göre, patolojik yalan söyleme davranışı bilinçdışı çatışmalardan ve çocukluk deneyimlerinden kaynaklanmakta, kaygıya karşı bir savunma mekanizması ve kontrol duygusunu yeniden elde etmenin ya da öz saygıyı artırmanın bir yolu olarak ortaya çıkmaktadır. Yalanlar, bireyin egosu için gerçek dünyadan daha kabul edilebilir bir gerçeklik yaratmaktadır.
Bazı durumlarda da tutarsız ebeveynlik tarzları, sıcaklık eksikliği ve aile içinde yüksek düzeyde çatışma, çocukların stresi yönetmek veya dikkat çekmek için yalan söyleme davranışını öğrendikleri bir ortam yaratabilmektedir.
Patolojik yalan söylemenin etkileri ve sonuçları, bireyin kişiler arası ilişkilerini, profesyonel hayatını etkilemekte ve hatta yasal sorunlara bile yol açabilmektedir. Kişisel ve profesyonel ilişkiler için temel olan kişilerarası güven, bireyin yalanları ortaya çıktıkça giderek erozyona uğrar. Zamanla bu erozyon, sosyal izolasyona neden olabilmektedir. Patolojik yalancı için sonuçlar sadece sosyal değil, aynı zamanda içseldir; sürekli yalan söyleme davranışı, kişinin kendi kimliği hakkında kafa karışıklığına yol açabilir ve kendi gerçekliğinin uydurma hikayelerden oluşan bir mozaik haline gelebileceği noktaya kadar gerçek ve yalan arasındaki çizgileri bulanıklaştırabilir.
Patolojik yalan söylemenin tedavisi oldukça karmaşık bir çaba gerektirir; çünkü bu davranış, genellikle kişilik bozuklukları gibi diğer psikolojik durumlarla iç içedir. Etkili tedavi stratejileri yalnızca yalan söyleme davranışına değil, aynı zamanda davranışa katkıda bulunan altta yatan psikolojik faktörleri de ele almak için uyarlanmış çeşitli terapötik yaklaşımları içermektedir.
Patolojik yalan söylemenin tedavisinde dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri yalan söyleme davranışının başka bir psikiyatrik hastalığın belirtisi olup olmadığı eğer eşlik eden bir ruhsal rahatsızlık varsa buna yönelik tedavinin uygulanmasıdır. Tedavisi sürecinde psikoterapi oldukça önemlidir.
Bireyin yaşan söyleme davranışının kötülük yapma amacıyla değil; psikolojik bir dürtüyle yalan söylediği kabul edilerek, fark edilen yalanlara kızgınlıkla veya suçlamayla tepki gösterilmemelidir. Birey ile yalan konusunda konuşulurken destekleyici olunması, başkalarını etkilemelerine gerek olmadığı ifade edilerek, yargılamadan veya utandırmadan, kişilere sorunun çözümü için profesyonel yardım alınması teşvik edilmelidir.