DÜNYAN DEĞİŞİNCE DEĞİŞİR DÜNYA
Psikolog Saadet ELEVLİ
- 389
Hem çok büyük hem de çok küçük bir cümle… Herkesin diline pelesenk olmanın getirdiği sıradanlık içinde özelini kaybetmiş, içinde barındırdığı derin anlamı yitirmiş… “Sen değiş ki, dünya değişsin…” Herkesin kullandığı, her kullananın anlamını anlamadığı cümleler, çoğunlukla sadece cümle olarak kalan kelimeler…
İlkokul yıllarında da büyüklerimizin hep söylediği, öğretmenlerimiz de sık sık dile getirdiği… “herkes kapısının önünü temizlerse, tüm dünya temiz olur!” Sadece dilimizde hayat bulmuş, davranışlarımızla yaşantımızın içinde bir yer bulamamış ne çok deyim, ne çok cümle kurulmuş… Herkesin birisine dönüştüğü, birinin hiç kimse olduğu öyküsünde olduğu gibi…
Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve HERKES, BİRİSİ’NİN bu işi yapacağından emindi…
Gerçi işi HERHANGİ BİRİ’DE yapabilirdi…
Ama HİÇKİMSE yapmadı…
BİRİSİ buna çok kızdı. Çünkü iş HERKES’İN işiydi…
HERKES, HERHANGİ BİRİ’NİN bu işi yapabileceğini düşünüyordu…
Ama HİÇKİMSE, HERKES’İN yapamayacağının farkında değildi…
Sonunda HERHANGİ BİRİ’NİN yapabileceği bir işi HİÇ KİMSE yapmadığı için HERKES, BİRİSİ’Nİ suçladı…
Cümlelerimin çoğunlukla üç nokta ile biter benim, söylenecek çok söz olduğuna dair yarım kalmış anlatımlar barındıran… Hep bir yarım kalmışlık, yarıda bırakılmışlık içerir… yarımdır çünkü ve yarıda kalır her şey… hayat gibi… “Söylenecek ne çok söz var, ancak hiçbir kelime yok”u anlatır üç nokta…
Hayatın dişli çarkları arasında akarken, zihnimin bana armağan olarak sunduğu boşluklardan bakarken diğerlerine ve herkese, herhangi biri olarak… Gördüğüm şey ise “kendinden çok daha fazla kelime barındırıyor herkesin dilinde bir diğeri”… Oysa biliyorum ki kendin yoksan dilinde, olmaz dünyanda bir diğeri… Yaşam, herkes’in bir diğerini yaşadığı bir kimsesizlikti… İçini herkesle doldurulduğu, bir hiç kimseydi kendilik… Kendi dışında herkesle meşgulken unutulan bir benlikti…
Bir çocuk ve bir yetişkini birbirinden ayıran en önemli şey, çocuğun kendisiyle meşgulken ve kendi gelişimi ile büyüme çabası içindeyken, yetişkinin diğeri ile olan meşguliyetinin onun küçülmeye doğru itmesiydi. Belki de bu yüzden içindeki çocuğu ve serseri ruhu kaybetmeyenlerin yaşam boyu büyümesi, büyüdükçe renklenmesi ve zamanla bir gökkuşağına dönüşmesi… Kendinden çıkıp, diğerinin herkesine dönüşenlerin ise, büyüdükçe hiç kimseye dönüşmesi, kimsesizleşmesi, renklerini yitirmesi…
“Bir gün, kendinden uzaklaşıp diğerlerinin herkesi olmuş, kendinin hiç kimsesi olmuş bir baba, yorgun geçen bir haftanın sonunda, keyifli bir pazar sabahında tüm gün evde dinlenmeyi hayal ederken, henüz büyümenin getirdiği deformasyona uğramadığı için, kendinde olmanın kendiliğindenliğiyle çocuğu koşarak gelir ve babasına parka ne zaman gideceklerini sorar.
Baba, çocuğuna daha önce, onu hafta sonu parka götüreceğine söz vermiştir, ancak dışarıya çıkmak istemediği için bir bahane bulması gerekir. Sonra elindeki gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritasına gözü ilişir… Dünya haritasını küçük parçalara ayırır ve çocuğuna uzatarak:
“Eğer bu dünya haritasını düzeltebilirsen seni parka götüreceğim!” der ve içinden “saatlerce uğraşsa da bu haritayı düzeltemez, böylece dışarı çıkmak zorunda kalmam ve tüm gün evde dinlenebilirim” diye düşünür. Ancak aradan on dakika geçtikten sonra çocuk babasının yanına koşarak gelir:
-“Babacığım, haritayı düzelttim, artık parka gidebiliriz.”
Baba önce inanmaz, görmek ister ve sonra gördüğüne inanamaz, çocuğuna bunu nasıl başardığını sorar. Çocuğun yanıtı:
-“Bana verdiğin dünya haritasının arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzettiğim zaman, dünya kendiliğinden düzelmişti.”
Bir çocuk ve bir yetişkin arasındaki fark en önemli farklardan birisi; çocuğun saf insan hali ile kendisiyle meşgul olurken büyümesi, yetişkinin ise kendi dışındaki herkesle ilgilenirken herhangi birine dönüşmesi…
İçindeki çocuğu koruyan, serseri bir ruha sahip olanlara selam olsun… Hep olsun… Çok olsun… Öyle çok olsun ki, sonunda kocaman bir dünya olsun…