ANOREKSİYA NEVROZA
Psikolog Saadet ELEVLİ
- 301
Kelime anlamı “sinirsel iştah kaybı” olarak bilinen Anoreksiya Nervoza, “beden üzerinde disiplin sağlayarak kişiler arası ilişkilerde ve kendilik algısında kontrol duygusu elde etmek ve bu etkisizlik duygusunu ortadan kaldırmak için kişinin kendi geliştirdiği tedavi yöntemi” olarak tanımlanmıştır (Elliot, 1998).
Çoğunlukla ergenlerde ve genç erişkin bireylerde yayın olarak görülmekte, kızlarda erkeklere oranla 20 kat daha fazla rastlanmaktadır. Sürecin başlangıcında iştah kontrol altına alınabilirken, ilerleyen süreçlerde iştahın tamamen kaybolduğu ve bedenin hastalık derecesinde zayıfladığı gözlenmektedir. En belirgin özelliği bireyin kilo almaktan duyduğu aşırı korku duygusudur. Kişi kendi bedeninin çok iri olduğunu düşünerek ve ileri derecede zayıf olduğunda bile kilo vermeye çalışır.
Anoreksiya Nevrozada süreç şöyle gelişmektedir; birey başlangıçta diyet yapmaya başlar ve bu dönemde kilo almaktan korkan herhangi bir ergenden pek bir farkı yoktur. Önce diyetinden tatlılar, hamur işleri gibi yüksek kalorili besinleri çıkarır. Sonra yediği her besin için kalori hesabı yapmaya başlar. Bu davranışlarındaki aşırılık başkaları tarafından fark edilinceye kadar hastalık ilerler. Kilo verdikçe zayıf olma fikri bir obsesyona dönüşür. Birey kalori kısıtlayarak yaptığı diyete ek olarak diüretik ve laksatif türü ilaçlar kullanmaya başlar. Bu davranışlara ek olarak benlik saygısının düşük olması, katı bir ‘ya hep ya hiç’ tarzı düşünce şekli, uykusuzluk, duygu durum değişiklikleri, sinirlilik, içe çekilme, karşı cinsle iletişim kuramama da görülebilir (Steinhausen,2004)
Yemek yememek için, başkalarının yanında yemek yemekten kaçınma, yemek yememek için farklı bahaneler kullanma, herhangi bir hastalık belirtisi olmamasına karşın ciddi kilo kaybı, sürekli tartılmak, bol kıyafetler giyerek zayıflığını saklamak, asla yeterince ince olduğuna inanmamak, kilo ile ilgili sürekli endişeli olmak ve sürekli kalori hesaplaması yapmak, yemekten sonra yediklerini kusmak, ağır egzersizler yapmak diğer belirtileri arasında sıralanabilir.
Anoreksiya Nevroza’nın nedenleri hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte, ergenlik döneminde meydana gelen değişimlere bireyin uyum sağlamakta yaşadığı güçlüğün önemli bir zemin hazırladığı söylenmektedir. Çevresel, psikolojik ve biyolojik faktörlerin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan ve süreç içinde ilerleyen hastalığın tedavi edilmediği durumlarda hayati bir tehlike içerdiği bilinmektedir.
Psikolojik nedenler arasında, bebeklik ve çocukluk dönemindeki yanlış beslenme davranışları ilerleyen dönemlerde anoreksiya gelişimi için risk yaratabilmektedir. Utangaç, depresif, kendini ifade becerisi düşük olan, obsesif kompulsif kişilik özelliğine sahip olan bireylerde daha sık görüldüğü gözlenmektedir. Ebeveyn-çocuk arasındaki duygusal bağ zayıf olması ve çatışmanın yüksek olması durumunda ya da geçmişte cinsel istismar yaşantıları olan bireylerde görülme riski yüksektir.
Tedavide amaç yalnız kilo alımı üzerine odaklanılmamakta, bireyin kilo alımını sağladıktan sonra psikoterapi süreci devam ettirilmektedir. Bireysek terapiye ek olarak, aile terapisinin de tedavi sürecine önemli katkı sağladığı görülmektedir. Terapide amaç bireyin kendi iç kaynaklarını keşfedip, düşünce, yargılama ve duygulanım becerilerini kullanarak kendini kontrol edebilme becerisinin geliştirmesidir (Herzog,1988).
Aile terapisinde aile bireyleri arasındaki sınırlar netleştirilerek, aile içindeki güç ilişkileri ele alınarak, terapist bireyin zorluklarının nasıl bir başkaldırı anlamı taşıdığını ortaya koymaya çalışır. Vücut ağırlığı normalin %30 ve altına düştüğü durumlarda hastaneye yatırılarak tedavi edilmelidir.
Kaynaklar:
Elliot, J.Children in Difficulty: A Guide to Undersatnding & Helping. Florence, USA: Routledge 1998.
Herzog DB. Eating Disorders. The New Harvard Guide to Psychiatry ed: Nicholi AM, 1988; 434-45
Steinhausen HC. Anorexia and bulimia nervosa. Child and adolescent psychiatry, 4. basım. Editörler: M. Rutter, E. Taylor 2004; 555-70.