Prof.Dr.Ercan BALDEMİR

Üniversitelerde Akademik Atamaların Gerçek Yüzü

Prof.Dr.Ercan BALDEMİR

  • 1012

Akademik ilerleme sürecinde en zor olan aşamalardan birisi doktora süreci ve sınavı aşaması, diğeri de doçentlik süreci ve aşamasıdır. Bunları kendi gayret, azim ve çabanızla elde edersiniz.

Doktoraya girebilmek için önce yabancı dil, not ortalaması gibi bir takım kriterleri sağlamanız gerekir. Sonra yazılı ve sözlü sınavdan geçersiniz. Doktoraya kabul edilirseniz 1-2 yıl öğrenci gibi ders alır ve sınavlarına girersiniz. Sınavları bitirdiğinizde oldukça zor olan ve 5 jüri üyesinden oluşan doktora yeterlilik sınavına girersiniz. Bunda da başarılı olursanız artık tez yazmaya başlarsınız. Bu süreç yaklaşık 4-5 yıl arasıdır. Sonra da yazdığınız doktora tez savunma sınavına girersiniz.

Bu tüm alanlarda aşağı yukarı böyledir. Tıp, diş hekimliği gibi alanlarda da bunun adı uzmanlıktır. Orada TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) ve DUS (Diş Hekimliğinde Uzmanlık Sınavı) adı altında merkezi sınavla yerleştirilirsiniz.

Doktora ve uzmanlık sınavında hazırladınız tez beş üyeden oluşan jüri tarafından değerlendirilir, sonra sizi sözlüye alırlar. Çalıştığınız tez alanıyla ilgili her şeyi sorarlar. Yeterli görürlerse size bilim doktoru unvanı verirler. Eksikler var ise düzeltmeniz ve tekrardan sınava girmeniz gerekir. Bazen de çalışmayı tamamen yetersiz görüp, sıfırdan bir tez yazmanızı isteyebilirler.

Doktora tezlerinde danışmanlarınızın da adı bulunur. Dolayısıyla tezin kalitesi bir ölçüde danışmanın da kalitesi demektir. Onun için danışmanlar da iyi bir tez ortaya çıksın isterler. Özellikle dijital ortamda bu çok önemlidir. Yıllar sonra bir öğrenci hocam bu tezi siz yazmışsınız ya da siz yönetmişsiniz diye elinde tez ile karşınıza çıkabilir.

İkinci aşama ise doçentlik aşamasıdır. Burada da yine başta yabancı dil şartı olmak üzere bir takım kriterler vardır. Doçentliğe müracaat edebilmeniz için doçentlik alanınızla ilgili yapmış olduğunuz çalışmalarda belirli bir puana sahip olmalısınız. Çalışmalarınızın niteliği alanınızda belirlenen kriterlere uygun olmalıdır. Uluslararası yayın şartları vb. gibi.

Bu kriterleri sağlıyorsanız doçentliğe müracaat edersiniz. Üniversitelerarası kurul tamamen bilgisayar ortamında size 5 asil ve 2 yedek jüri üyesi belirler. Önce dosyanızı gönderirsiniz. Eğer çoğunluk sizi sınava girmeye yeterli görürse, sözlü sınava girersiniz. Yeterli görmezse eksikleri tamamlayıp sonraki yıllarda tekrar müracaat edersiniz. Süreç yeniden başlar.

Eğer eserlerden geçerseniz bu 5 üyenin bulunduğu sözlü sınava girersiniz. Burada spesifik değil de doçentlik alanınızla ilgili her şeyi sorabilirler. Yine çoğunluk yeterli görürse doçentlik unvanı almaya hak kazanırsınız ve ÜAK size doçentlik belgesini verir. O andan itibaren doçent unvanını , ya da doktora sınavından sonra doktor unvanını kullanmaya başlayabilirsiniz.

Siz doçent oldunuz ama üniversitede de doçent kadrosunda çalışabilmek için, ayrıca üniversitenin size kadro açması lazım. Doktorayı bitirdiğinizde de yardımcı doçent kadrosu. Yani burada yönetim iradesi ben istersem sen doçent kadrosuna atanırsın demek istemektedir. Maalesef buradaki kriterler çok sübjektiftir. Rektör ya da dekan isterse kadro verir istemezse vermez. Adaletsizlik de burada başlar.

Ben doçent olmuş araştırma görevlisi bilirim. Bu sayı az da değildir.

Profesörlük de yine rektörün inisiyatifindedir. Üniversitede 5 yılını dolduran doçentler, senatonun belirlediği kriterleri de sağlıyorsalar, kadro açılmasını beklerler. Rektör kadro açarsa, müracaat eder ve profesör olurlar. Bu kadrolar isme açılır. Kimi profesör, doçent ya da yardımcı doçent yapmak istiyorlarsa ona uyan şartları koyarlar. Yıllarca gazetelere haber olan kısımlar bunlardır, ama bu bütün üniversitelerde aynıdır. Sadece önemli olan üniversite yönetiminin hakkaniyetli davranmasıdır.

Bu insanlar zaten doçent olmuşlardır ya da profesörlük şartlarını sağlamışlardır. Burada kriter sırası gelenin kadroya atanmasıdır. Normalde bu çıkartılacak yasalarla sistematik hale getirilebilir ama siz insanları kendinize muhtaç hale getirmek istiyorsanız, güzel bir yöntem.

Doçentliği alalı ya da profesörlük şartlarını sağlayalı neredeyse 5 yıl olmuş akademisyenler hala kadro beklerken, daha süreçte ayını doldurmamış kişiler kadrolara atanabilirler.

Bunun son örneği eski kurumum Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde yaşandı. Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında 5 yıldan uzun süredir kadro bekleyen akademisyen alınmazken, henüz profesörlük şartını sağlayan başka bir akademisyen sanki özellikle o şartı sağlasın öyle kadroyu alalım mantığı ile açılan kadroyla profesör yapıldı.

Sorsanız biz hakkaniyetli davrandık kimsenin hakkını yemedik, tamamen bilimsel kriterlerle seçim yaptık derler. Kurallara, yönetmeliklere uygundur da, hiçbir şey ispat edemezsiniz.

Ama herkes de bilir ki, birilerine kıyak geçilirken birilerinin hakkı yenmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları