Her ikisi de efsane idiler. Biri futbolun kralı, diğeri de boksun. Her ikisi de kendi dallarında tüm zamanların en iyileri idi.
Yakın çevreleri ve onları tanıyanların anlattıklarına göre de her ikisi de iyi insanlardı. Yardım sever ve iyi kalpli.
Tesadüf mü bilmem ama her ikisi de siyahi idi. Tesadüf mü dememdeki kasıt bu tür sporlarda, yani fiziksel güç isteyen alanlarda siyahların çoğu zaman daha iyi olmuş olmalarındandır.
Pele’nin ailesinin nereden geldiğine ilişkin bir veri yok ama siyahi olması Afrika kökenli olabileceği düşüncesini güçlendiriyor. Eski tarihlerde gelen Afrikalılar köle olarak çalıştırılıyordular. Muhammet Ali’nin ailesinde bir köle geçmişi olduğu zaten biliniyor. Dolayısıyla kuvvetle muhtemel ki her ikisinin ailesi de köle idi.
Yine Pele’nin dini ile ilgili bir kaynak yok. Sadece internette bir sitede Müslüman olduğu yazıyor. Ben buna çok itibar etmedim ama Muhammet Ali’nin Müslüman olduğunu biliyoruz.
İkisinin hayatını da merak ediyordum. İkisi için de yapılan belgesel filimler var. Onları izledim. İnternetten de biraz araştırma yaptım.
Cassius Clay adı ile doğan Muhammet Ali, daha sonra Müslüman olduğunu ve artık bundan sonra kendisine Muhammet Ali ismiyle hitap edilmesini ister. Bunu söylemek o dönem Amerika’sında oldukça büyük cesaret isteyen bir şeydir. Nitekim özür dilemesi konusunda baskılar gelmesine rağmen o özür dileyecek bir şey yok diye dik durur.
Muhammed Ali Vietnam savaşına çağrılır. Tam doğru bir ifade ile savaşa katılmaya zorlanır. Ali, Vietnamlılarla bir probleminin olmadığını, ‘Hem onlar beni hiç aşağılamadılar!’ sözüyle ifade eder. Bunun üzerine Ali’yi apar topar ligden kovar, unvanına ve lisansına el koyarlar. Ali’yi vatan haini ilan eder ve hiçbir eyalette maça çıkarmazlar. Hatta onu bir trafik suçu yüzünden hapse atarlar. Yurt dışına çıkmaması için pasaportuna el koyup, Amerika’da dövüşmesini yasaklarlar. Muhammed Ali, tüm bu yasaklar karşısında şöyle der: ‘Dini inançlarıma sırtımı dönmemin cezası neyse çekmeye hazırım. Makineli tüfeklerin karşısına çıkmam gerekecekse onu da yaparım.’
Muhammet Ali sporculuğu yanında politik özelliği de olan birisidir. Üniversitelerde konuşmalar yapar. Siyasi görüşleri vardır ve bunları hiç çekinmeden paylaşır. Doğrudan taviz vermez bir yapıya sahip. Çocuklarına düşkün bir aile babası.
Pele ise futbolcu bir babanın çocuğu olarak dünyaya gözlerini açar. Babası sakatlanır ve futbolu bırakır. Fakir bir ailenin çocuğudur. Futbol oynamayı sever. Kalan zamanlarda ayakkabı boyacısı olarak ailesine destek olmaya çalışır.
Brezilyanın tanıtımında oldukça önemli bir figürdür.
Brezilya’da darbe olduğunda ve baskıcı ve zalim diktatörlük dönemlerinde Pele, tüm dünyada tanınan ünlü bir futbolcudur.
En çok eleştirilen taraflarından birisi, bu baskıcı ve zalim yönetime karşı sesini çıkartamaması ve zalim diktatörle poz vermesidir.
O dönem Mili Takım’dan arkadaşı Paulo Cesar Lima, “Onu elbette seviyorum ama bu kendisini eleştirmeme engel değil. Sorgulamayan, itaatkâr bir siyahi gibiydi… Oysa onun bir sözü büyük bir etki yaratmaya muktedirdi…” diyordu.
Gazeteci Paulo Cesar Vasconcellos Pele ile Muhammet Ali’yi karşılaştırırken: “Kimliğinden dolayı başkana karşı çıkması beklenmezdi ama mesela Muhammed Ali bunu yapmıştı… Fakat şöyle bir durum var; Muhammed Ali askerliği reddederse içeri gireceğini biliyordu ama ona hapiste kötü muamele ya da işkence yapmayacaklardı… Pele’nin böyle bir güvencesi yoktu. Sonuçta diktatörlük, diktatörlüktür…”
Pele, “Süpermen değildim, mucize adam değildim… Sadece Tanrı’nın futbol yeteneği bahşettiği normal bir insandım…” diye savunuyor kendisini.
Pele iyi bir insandı ama anladığım kadarı ile cesur değildi. Belki o zamanda cesaret onun hayatına mal olabilirdi ama inanıyorum ki, birçok insanı da zulümden kurtarabilirdi.
Bun gün iki portreyi paylaşmak istedim sizinle.
Ünlü insanların başka büyük sorumlulukları da oluyor. Taşıyabilenler de var, taşıyamayanlar da.