Prof.Dr.Ercan BALDEMİR

İtaat

Prof.Dr.Ercan BALDEMİR

  • 2011

Bu hafta yazıma evvelki hafta sorduğum ve öğrencilerin verdikleri cevap üzerine devam etmek istiyorum. Yani “kayıtsız şartsız hiç sorgulama yapmadan kabul etme veya reddetme” yaklaşımından. Ama maalesef gerçek şu ki, ben tüm öğrencilerin yüzde doksanından benzer cevapları alacağımı biliyorum. Ne acı ki, bizdeki eğitim sistemi bunları öğretmiyor. Çocuklarımıza en iyi öğrettiğimiz şey itaat etmeleri. Bazıları için bu çok iyi bir şey olabilir ama bana göre tam tersi. 
Siyasetçilere “Ana”, “Baba” gibi isimler veren başka bir millet var mı bilmiyorum. Ama maalesef biz bunu çok abartıyoruz. Hep birilerinin ağzına bakan, şeyhim ne diyorsa doğrudur, hocam ne diyorsa doğrudur, liderim ne diyorsa doğrudur anlayışı. Böyle bir anlayış her zaman suiistimale açıktır ve maalesef her devirde de suiistimal edilmiştir. İşte benim asıl mücadelem ve bu köşe yazılarını yazmak istememin tek sebebi de budur. 
Her daim asker millet olmakla övünürüz ama bizim en büyük yanlışımız da budur. Çünkü askerlikte en önemli kural itaattir. Ama biz bunu çok abarttık. Evde Anne-Babaya itaat, okulda öğretmene itaat, askerde komutana itaat, işyerinde amirlere itaat, sosyal yaşantıda da varsa şeyhine itaat, partisi varsa parti liderine itaat. Çoğu zaman da kayıtsız şartsız itaat, özellikle de şeyhe. Çünkü dini de öyle yorumlamışız ve bazı şeyh ve hocalar hatta bir çok liderler dini kullanarak müridlerini kendilerine itaat ettiriyorlar. Tarikate veya cemaate yeni gelen birinin en önce öğrendiği şey itaat etmek ve sorgulamamaktır. Ululemre yani devlet başkanlarına itaat farzdır diye öğretirler. Ben ilahiyatçı değilim, haddimi bilir ve onların alanlarına girmem, ama bir mümin olarak bir saat tefekkürün bir sene nafile ibadete bedel olduğunu bilirim. Benim için tefekkür sorgulamak demektir. Ancak o zaman kainat kitabını okuyup anlayabilir ve gerçek yaratıcıya ulaşabilirim. 
Peygamber efendimiz zamanında yaşanan İslamiyetle şimdi bize dayatılan islamiyetin çok farklı olduğunu düşünenlendenim. Uhut savaşında Peygamber efendimiz savaş istememektedir. Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir gibi her biri birer kutup yıldızı olan sahabeler oturup istişare ederler. Demediler Peygamber söylüyorsa itaat edeceğiz. Madem savaş istemiyor vardır bir bildiği. Hz. Ömer sordu “Ya Resulullah bu senin fikrin midir, yoksa Allah tarafından sana bildirilen bir şey mi var. Peygamberimiz derki benim fikrimdir. O zaman istişare edeceğiz der Hz. Ömer. İstişare ederler ve savaş kararı çıkar, Hz. Peygamber gider zırhını giyer ve gelir. Cenk ederler ve mağlup olurlar ama O hiçbir zaman bakın beni dinlemediniz cenk etme kararı aldınız ve mağlup olduk demedi. Bu da tarihe istişarenin dinimizde ne kadar önemli olduğuna ilişkin bir örnek olarak geçti. İtaatle ilgi dini çok hikayeler duymamıza rağmen çok işlerine gelmediği için bu örneği hocalar, şeyhler çok anlatmazlar.
İşte benim de mücadelem budur. Düşünen, eleştiren, sorgulayan ve yorumlayan bir nesil istiyorum. Baba/Anne bu öyle değil, hocam ben sizin gibi düşünmüyorum ya da komutanım bu emir çok hatalı, şöyle şöyle sakıncaları var diyecek bir nesil istiyorum. Tabi sorgulamanın, eleştirinin de bir nazeketi bir üslübu var. Benim de kastım bu nezaket kuralları içerisindeki eleştiri ve sorgulamadır, isyan ya da saygısızlık yapsınlar anlamında değil.
Kendisine yapılan hakaretleri yiyecek değil gerektiğinde korkusuzca karşılığını verecek bir nesil istiyorum. 
Bir gün derste öğrencilerimle onlara hakaret eden hocalar hakkında konuşuyorduk. Size söylenen lafların altında kalmayın siz de uygun bir dille cevabını verin derdim. Hatta onlara bir gün bir üniversitede olmuş şu olayı anlattım: 
Profesörün birisi ne olduysa artık öğrencilere oldukça sinirlenmiş ve demiş ki; siz de kendinizi bir şey mi zannediyorsunuz buraya bir eşek getirip bağlasak, dört yıl sonra mezun olur gider. Arka sıralardan öğrencinin biri kalkmış, hocam demiş, oldu olacak iki yıl daha dursun da profesör olsun. 
Dedim eğer bu öğrenci gibi çıkıp da lafınızı koymazsanız, o zaman tüm hakaretleri hak ediyorsunuz. Korkmayın hakkınız arayın. Fakat bunu onur ve haysiyet meselesi yapıp, öğrenci hak etse de ona hakkını vermeyip süründürecek oldukça haysiyetsiz hocalarımız da yok değil maalesef. Bu bir kültür meselesidir ve bunun oturması oldukça zor ve uzun zaman isteyen bir süreçtir. “Bir adım atabilmek için bin adımı göze alanlar yolların hükümdarıdırlar”. Ama maalesef bu süreci göze alıp da adım atacaklar hala çıkmış değil. Yakın bir gelecekte çıkacak gibi de görünmüyor.

Yazarın Diğer Yazıları