Ülkemiz maalesef ciddi bir ekonomik kriz ile karşı karşıya.
Seçim ekonomisi ile baskılanan kur, seçim sonrası artma trendine girdi. Beklenen de buydu, bence olması gereken de. Ekonomide her faktörün ayrı bir yeri ve birbirleri ile ilişkileri vardır. Faizi artırırsanız, kur düşer. Normalde faizi artırırsanız enflasyon da düşer, ama bu enflasyonun nereden kaynaklandığına da bağlıdır.
Talep enflasyonu ve maliyet enflasyonu kavramları vardır.
Talep enflasyonu; piyasada bir ürüne karşı çok talep vardır ve piyasa bunu karşılayabilecek esneklikte değildir. Fiyatlar artar. Ama üretim talebi karşılamaya başladığında ise fiyat düşer.
Hatırlayın, pandemi döneminin başında maske ve dezenfektan fiyatlarını. Daha sonra fiyatların kuruşlara kadar düştüğünü görmüştük. İşte bu talep enflasyonudur.
Bir de maliyet enflasyonu var. Ürüne karşı aşırı bir talep yok, hatta normal bir talep bile yok, ama fiyatlar maliyetlerdeki artıştan dolayı sürekli artmakta. Çok değil altı yedi ay önce kilosu 100 liranın altında olan karkas dana etinin fiyatı, bu günlerde 250 liraya kadar çıkmış durumda. Bu da ister istemez et ürünleri satan işletmelerin fiyatlarına yansıyor. Bu da maliyet enflasyonudur.
Türkiye’nin şu anda her iki enflasyonla da başı dertte gibi.
Bir de döviz kurlarıyla ilgili çok ciddi problemimiz var.
2019 yılında bir porsiyon köfte yaklaşık 4 dolar iken, bu günlerde 7-8 dolar arasında. Bu da ülkemizi rekabet edebilirlik açısından zorlamaktadır. Avrupa ülkelerinde elektronik eşyalar, el gereçleri ve makineler her zaman ucuz idi. Ama yiyecek fiyatları neredeyse bizim iki katımız idi. Bu günlerde öyle değil. Yiyecek içecek te Avrupa ile aynıyız. Ülkemize gelen turistlerden istisnasız duyduğum en fazla cümle pahalılık idi. Bu şehrimiz gibi turizm bölgeleri için çok ciddi bir sıkıntıdır. Eğer Yunanistan, İtalya, İspanya gibi ülkeler bizimle aynı fiyat ise, öncelik tercih o taraflara oluyor. Bunun için dövizin yaklaşık 30 lira seviyelerine kadar yükselmesi lazım.
Ama bunun da ayrı bir sıkıntısı var. Büyük miktarda Kur Korumalı mevduat var. Yine önemli miktarlarda dış borcumuz var. Yükselen kur bunların ödenmesi noktasında çok büyük sıkıntılar oluşturacaktır.
Tabi bir de dış ticaret açığımız var. Her geçen gün daha da büyüyor. Yine artan maliyetlerden dolayı azalan rekabet gücümüz ihracatımızı düşürdü. Bu da dış ticaret açığının büyümesine yol açıyor. Bunun çözümü, enflasyon olmadan kurun yükselmesi. Mümkün mü? Değil tabiki. Kurlardaki artış, benzin, motorin fiyatlarında, elektrik fiyatlarında, velhasıl dışardan aldığımız her şeyde artış demektir. Bu da enflasyon. Bundan kurtulmak için dışa bağımlılığı azaltmak gerekiyor.
Şimdiye kadar esnafı desteklemek adına dağıttığımız çok düşük faizli bir çok kredinin yerine ulaştığını düşünmüyorum. İhtiyacı olmadığı halde bunu alıp, ev, araba, arsa, hatta döviz alanlar çok zengin oldu şimdi. Ama hiçbir katma değer yaratmadan. Kamu bankaları ile özel bankalar arasındaki faiz farkının bu kadar yüksek olması hiç doğru bir yol değildir, eğer ciddi denetimler yok ise.
Maalesef Ülkemizin geldiği nokta bu. Öyle bir haldeyiz ki, yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal hesabı.
Sayın Mehmet Şimşek’e başarılar diliyorum.