Maalesef çok çok acı bir felaket yaşadık. Şimdiye kadar ülkemizin yaşadığı en büyük felaketti. Son zamanlar için de dünyanın yaşadığı en büyük felaket.
Çok can kaybımız oldu. Ana babasını kaybeden çocuklar ve çocuklarını kaybeden ana babalar. İçimiz hala yanıyor. Enkaz görüntülerine artık bakamaz olduk. Her gün bir dram çıkıyor enkazdan.
Allah bir daha böyle bir acı yaşatmasın ne bize ne de başka herhangi bir ülkeye.
Toplum olarak da psikolojimiz bozuldu. Neredeyse ülkemizin tamamına yakını deprem bölgesi. Olası bir Marmara depreminin ortaya çıkartacağı sonuçları düşünmekten bile korkar olduk. Nüfusumuzun yaklaşık beşte birini oluşturan İstanbul deprem bölgesi. Resmi kayıtlara göre 15-16 milyon insan sadece İstanbul’da yaşıyor. Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bursa’yı da katarsanız 27 milyona yakın nüfus var. Bu şiddette bir depremin böyle bir coğrafyada vereceği tahribatı hiç düşünmek istemiyorum.
Maalesef herkes de bunun farkında. Halk da farkında, yöneticiler de farkında. Yılların yanlışları birden bire büyük bir sorun yığını olarak çıktı karşımıza. Bir tarafta bizim ve çocuklarımızın, yakınlarımızın hayatı, diğer tarafta imkansızlık ve çaresizlik.
Geçen hafta enkaz başında bir umutla ama çaresizce bekleyen depremzedeleri yazmıştım. Şu an ondan farkımız yok.
Örneğin İstanbul’da bir çok ev depreme dayanıksız. Büyük olasılıkla da Allah göstermesin bir şiddetli depremde yıkılacak. Ama o evlerde yaşayanların onları yıkıp tekrar yaptırma imkanları yok.
Ne yapacak bu insanlar? Her an ölüm korkusu içerisinde o evlerde çaresiz bir şekilde oturuyorlar. Bu ruh halini anlatmak ve anlamak mümkün değil. Bazen kendi canınızı bile önemsemeyebilirsiniz ama ya gözlerinizin önündeki o masum çocuklarınız. Azıcık canları yansa kahrolurken, onlar için hiçbir şey yapamamak ne kadar acı.
Peki bunun çözümü yok muydu? Elbette vardı. Hem de çok basit. Sağlam bir şehir planı ve kontrol. Halının altına süpürdüğümüz pislikler artık oraya sığmaz oldu. Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin vebali var bu yaşananlardan.
Ders aldık mı? Elbette hayır. En fazla üç ay. Üç ay sonra ülkenin gündemi değişir. Yine siyasi çekişmeler, rantlar. Çocuklarını, yakınlarını kaybedenler bu acıyı hiç unutamazlar elbette. Ama biz unuturuz. Yine eski tas eski hamam.
Yine herkes işini yürütmeye bakacak, siyasetçiler de onları kırmamaya. Birlikte bir sonraki felaketin duvarlarını örmeye başlayacağız, kimsesizlerin kimsesi olmaya geldik naraları arasında.
Olan yine masum ve günahsız çocuklarımızla, fakir, aciz ve kimsesiz gariplerimize olacak.
“Siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz.”
Kimseye suç bulmayalım.