Prof.Dr.Ercan BALDEMİR

Biraz Matematik

Prof.Dr.Ercan BALDEMİR

  • 1924

İnsan anlamadığı şeye düşmandır. Sevmenin bir yolu anlamaktan geçer. Matematiği sevmenin tek yolu budur. Onu anlamak. Matematikte ezber yoktur. Kötü hoca ezberletir, tembel öğrenci ezberlemeye meyillidir. 

Üniversitede Mali Cebir diye bir dersim var idi. Faiz hesapları, Rant, Plasman, yani taksitlerle para biriktirme gibi konuları anlatıyorum. Orada kullandığımız tüm formüllerin ispatlarını veriyorum. Bazen de bunları sınavda soruyorum. Bu ispatlar çok uzun ispatlar, bir sayfa hatta daha fazla olan ispatlar var. Ama mantığı çok kolay. Kimi öğrencilerin bu ispatları ezberleyerek sınava girdiklerine şahit oldum. Doğrusu hiç anlayamadım. Sanki Çince bilmeyen bir kişinin Çince şiiri ezberleyerek yazması gibi geldi bana. Acaba kaç saat uğraştı öğrenci bunu ezberlemek için.  Ama sadece bu zamanın onda birini mantığı anlamaya ayırsa idi, daha kolay öğrenebilirdi. Hem de sınavda hata yapmaz, o kadar zamanı da boşa gitmezdi. 

Aslında bu çocukları yetiştiren, onlara matematik öğreten biziz. Hata tamamen bizimdir. Onları ezberciliğe alıştıran da biziz. İtaat kültürümüz ne yazık ki burada da geçerliliğini korumaktadır. Maalesef ben matematik bilmeyen çok matematik hocaları gördüm. Muhtemelen onlar da bu itaat kültürü ile ezberleyerek okulları bitirdiler. 

Ancak bu hatamızı bir an önce telafi etmeliyiz. Matematiği çocuklarımıza sevdirmeliyiz. Eminim ki hepimiz bir problem çözdüğümüzde büyük bir haz duyuyoruz. Kendimize güvenimiz geliyor, matematiğe ilgimiz artıyor. OTTÜ matematik bölümü öğretim üyelerinden Cem Tezel, hayatındaki mutlu anlarını anlatırken, çok mutlu olduğunu hatırladığı iki anısını söylüyor. Birisi kızı ve eşiyle olan bir anı. Bunun bizimle fazla ilgisi yok. Diğeri de lisede sert, eskinin mütehakkim, taviz vermez hocalarından bir geometri hocasının dersinde, çok kimsenin çözemediği bir problem için tahtaya kalktığı, kendi tabiri ile beklenmedik bir geometri problemini beklenmedik bir usulde çözdüğü, o sert, mütehakkim, karanlık, korkutucu gözlüklü hocanın gözlerinin içerisindeki “işte adamımı buldum” bakışı idi diyor, benim hayatıma dönüp baktığımda hatırladığım en mutlu anlarımdan ikincisi diyor. Tabi tüm hayatında en mutlu an olarak hatırladığı iki hatıranın yüzde ellisinin matematik ile ilgili olması da ayrıca mutlu etmiş onu.

T. Pappas’ın “Yaşayan Matematik” isimli kitabının önsüzünde şunlar yazıyor: “Matematikten duyulan zevk bir şeyi ilk kez keşfetme deneyimine benzer. Çocuksu bir hayranlık ve şaşkınlık insanı sarar. Bu deneyimi bir kez yaşadıktan sonra, bu duyguyu unutamazsınız. Bu duygu ilk kez mikroskopa bakıp da daha önce çevrenizde her zaman var olan ama, göremediğiniz şeyleri gördüğünüz anki kadar heyecan vericidir.”

Matematik çoğu matematikçiler için bir tutku bir aşk gibidir. Galois bunlardan birisi. Hayatı matematik adına çok acı bir kayıp olarak tarihe geçti ne yazık ki. Vefat ettiğinde yirmili yaşlarda idi. Bir düello sonucu hayatını kaybediyor. Meselenin ne olduğunu bilmiyorum. Ertesi gün birisi ile düello edecek ve hiç yeteneği yok. Öleceğini biliyor ve onun için de o son gece yaptığı ispatların altına “ömrüm devam edebilse yapacak daha nelerim var” diye not düşmeyi ihmal etmiyor. Galoisi o gece 4 den büyük dereceden her polinomlar için köklerinin bulunamayacağının ispatını yapıyor. İçinde kökleri aranan sayı sistemleri “cisimler” ile kökleri kendi aralarında döndüren permütasyon “grupları” arasında daha önce gözlenmemiş ilişkiler buluyor. Bu ilişkiler yumağına bu gün Galois teorisi deniliyor. Ertesi gün öleceğini bilen bir insan nasıl ve neden matematik çalışır. Bunun aşktan başka bir açıklaması var mıdır?


 

Yazarın Diğer Yazıları