Bu da geçer
Prof. Dr. Osman Genç - Fizyoloji uzmanı
- 815
Sınavlara hazırlanırken “şunlar bir bitse, şunlar bir bitse” diyerek hazırlandı. Önce işletmeye girdi, sevmedi. Tekrar sınava girdi psikolojiyi kazandı. Psikolog oldu, psikoloji öğretmenliği yaptı. Şu anda özel işine devam ediyor. Geriye dönüp baktığında “neler geçti neler, her şeyi çok büyütmüşüz” dedi.
Çok başarılı öğrenciliği oldu. Hep takdirname aldı ortaokulda ve lisede. İftihar tablosunda idi hep. Liseyi birincilikle bitirdi. Doktor olmak istiyordu. Doktor oldu. Tıp fakültesinde derecedeydi. Uzmanlık yapmadı, istemedi yani. Askerlikte hasta oldu. Emekli oldu. Şu anda hastalığı remisyonda (yani aktif hastalığı yok). Geriye dönüp baktığında “çok güzel şeyler başarmışız ama sağlık-sıhhat gibisi yok” dedi.
Ailenin üçüncü çocuğuydu. Türkçe okumak istiyordu. Ortaokul ve lise hayatı ortalama öğrenci şeklinde geçti. İlk yıl istediği yeri kazanamadı. Üniversite sınavlarına hazırlanmak için başka bir ile gitti. Üniversite sınavlarına hazırlandı ve istediği yeri kazandı. Türkçe öğretmeni oldu. Çok güzel okullarda öğretmenlik yaptı. Sonra öğretmenliği bıraktı. Şehir değiştirdi, özel iş yapmaya başladı. Geriye dönüp baktığında “keşke şehir değiştirmeseydim, yaşanmışlıkları arıyorum” dedi.
Sülalenin tek okuyan kızıydı. Öğretmenlik istiyordu. Öğretmen olduğu ilk tayin yeri Güneydoğu’da bir ilçeydi. Çok isteyerek gitmedi ama sonra çok sevdi. Sınıf öğretmenliğini çok sevdi, öğrencilerini çok sevdi. Öğrencilerine daha faydalı olabilmek için velileri ile hep bir araya geliyordu. Öğrencilerin tamamı çok güzel okullarda okusun istiyordu. Kız çocukları için özel uğraşıyordu sanki. Kız çocuklarına çok güzel örnek oluyordu. Ailesi onu yalnız bırakmadı, onun çalıştığı ilçeye onlar da geldi. Nişanlandı ama evlenemedi. Öğretmenliğinin üçüncü yılında şehit oldu. Anne ve babası “kızımız çok güzel şeyler yaptı. Biz de ona hep destek olduk. Ondan öğrendiklerimizle öğrencilere sahip çıkmaya çalışıyoruz. Birkaç öğrenciye burs veriyoruz. İyi ki kızımıza sahip çıkmışız, destek olmuşuz” dediler.
Ailenin tek çocuğuydu. Erken yaşta babası vefat etti. Annesiyle yaşamaya başladı. Özel iş yapmak istiyordu. Kendi işine başladı. Annesi ile zaman zaman hır gürleri oluyordu genç delikanlının. Annesi ona, o annesine sahip çıkıyordu. İyi ki babasından bir şeyler kalmıştı. Çünkü kendi kazandığı annesiyle kendisine yetmiyordu zaman zaman. Yeni iş kurmak istiyordu. İş yeri kendi yeriydi. Bu sırada arkadaşlarıyla geziye gittiler. Dönüşte trafik kazası yaşandı ve vefat etti. Sadece annesi değil tanıdıkları da çok üzüldüler. Annesine sorduğumuzda “içimdeki kor zaman zaman alevleniyor, içim buruk oluyor” diye ifade etti.
Yaşanmışlıkların hepsi geçiyor. O da geçiyor, bu da geçiyor, şu da geçiyor, geçiyor.
Esas önemli olan nasıl geçtiği, geçişin kalitesi, sende bıraktığı iz. Seni ne yöne evirip çevirdiği. Eğer bu geçişler kişiyi iyi yöne, iyiliklere, evrensel değerlere evirip çeviriyorsa, bu geçmeler çok güzel.
Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, “bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim” diye buyurmuş…
Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün bir yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler.
Sultan Mahmut “tamam işte bu” demiş…
Yüzüğün üzerinde ;
“Bu da geçer ya Hu” yazıyormuş…
Selamlar Sevgiler Saygılar