Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

Vefa Ve Sız   (II)

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 2560


Geçen haftaki I. bölümün devamıdır.
Sekiz kilometrelik eşsiz mavi gerdanlığın başındaydı artık. Daha bir zevkle yüklendi pedala, yanı başındaki balıkçılara selam verdi. Bir tanesi ilkokul arkadaşıydı. Bisikleti böyle güzel bir yolda sürmek de ayrı bir zevkti; doya doya yaşadı bu ayrıcalığı. Bisikletin ziliyle tempo tuttu her pedal basışına. Kordon yeni döşenmiş taşlarıyla bir başka güzeldi. Tekneler için koyulan su ve elektrik alma üniteleri, yapılan işin ciddiyetini gösteriyordu. Eski Rafet Restoran’ın önünden geçerken kalbinden bir selam gönderdi Rafet amcaya. Önce lostraya yöneldi; çok severdi orada ayakkabısını boyatmayı. Ayakkabı bahane aslında, şehrimizin en renkli simaları olan Selanikli hemşehrileri ile muhabbeti severdi. Ama ‘’Sonra uğrarım oraya.’’ diyerek sahafa yöneldi. Önüne geldiğinde bisikletten inmeden eğildi; Cahit Beğenç amcanın kitaplarını aradı gözü. “Sedef Kız” oradaydı işte. Onu görünce sanki bir eksik tamamlanmış gibi rahatladı ve tekrar döndürdü tekerleri. 
Belediye binasına yaklaşırken, parkta oynayan çocukların mutluluğuna şahit oldu. Çocukların her türlü güvenliği düşünülmüştü. Buna benzer parklar, şehrin her yerine serpiştirilmişti. Özellikle spor aletleriyle donatılan mahalle parkları, vatandaşın takdirini kazanmıştı. Bunun yanında, yörenin çok özel ağacı olan Günlük ağaçlarından oluşan “Sevgi Bahçeleri” ve rengârenk güllerden oluşan “Gülistanlar” daha farklı bir güzellik katmışlardı şehre. Belediye binası da yapılan güzel işlerin içindeydi. Çok kullanışlı ve fonksiyonel bir binaydı. Hem de alt katı büyük bir market zincirine kiraya verilerek, belediyeye gelir sağlanmıştı. Bir arkadaşıyla selamlaştı. Hâli vakti yerinde olmayan bir çocuktu; ama belediyenin bursu ile üniversiteyi okumuş, memuriyete daha yeni başlamıştı. Kuzeni de aynı burstan faydalanıyordu. Bu bursların kaynağı büyük Fethiye ailesi idi. Belediye bunu organize ediyordu. Bu bursun içinde sokaklardaki ağaçlarından toplanarak, Fethiye Evi gönüllülerince reçeli yapılıp satılan turunçların bile katkısı vardı. ‘’Aile gibi şehir.’’ diye düşünmekten alamadı kendini, Vefa.
İşi olmasa bile uygun zaman buldu mu, hemen Pazar Yeri’ne gider, tezgâhtaki balıkları inceler; denk geldiği bir esnafın çayını içerdi. Dükkanlar ve pazarın içi böyle değildi önceleri. ‘’Tenekekondu’’ dense yalan olmazdı, oraya da bir sihirli el değerek bugünkü haline getirmişti. Pazar Yeri mesai sonunda “Hadi kapatıyoruz boşaltın!” durumundan Kumkapı benzeri bir havaya kavuşuvermiş ve şehir merkezinde turistlerin en önemli uğrak noktası olmuştu. Pazar Yeri’nin doğu tarafındaki bina da güzel bir iş hanına çevrilmişti.
Postanenin yanından geçerken, her hemşehrisi gibi gözü meşhur lokmacıya takıldı. Yine erkenden bitmişti lokmalar. Sol tarafında bulunan iki büyük ustanın, Ramazan Güngör ve Hamdi Özbay’ın, heykellerini selamladı. Bu ustalar, memleketi için çok değerliydi; vefa ve minnet duygusuyla yoğrulmanın ne kadar önemli bir meziyet olduğunu bir kez daha iliklerine kadar hissetti. Hizmetkâr, bu heykellerle iki büyük ismi şehrin hafızasına kazımıştı. Hemen sağ tarafında gördüğü bina ona göre vefa ve kadir kıymet bilmenin sembolleşmiş haliydi. Rahmetli Özer Olgun yapmıştı projesinin yarışmasını ve yarışmada kazanan eserin temelini de atmıştı; öyle kalmıştı. Ondan sonra gelenler ilgilenmediler bu yapıyla. Hizmetkâr, onu da ayağa kaldırdı. Memlekete ilk kültür merkezini (FBKM) kazandırdı. Ve en önemlisi, bu işe ilk girişen belediye başkanının ismini verdi kültür merkezine. İşte bu yüzden ‘’Vefanın sembolleşmiş hâli…’’ dedi Vefa buraya. Kültür merkezi yılın on iki ayı faaliyet üreten bir yer haline gelmişti. Kendi bünyesinden tiyatro, resim ve ses sanatçıları yetiştirip, onların eserler vermesini sağlamıştı. Kurslar, sergiler, bilimsel faaliyetler hep şehre hizmet amaçlı yapılan işlerdi.
Beşkaza Meydanı’na varınca bütün Beşkazalılar gibi göğsü kabardı, ruhu okşandı. Bir de tam karşısındaki Atamızın heykeli ve altındaki yazı… “İşte bu!” dedi Vefa ve gururla bir kez daha tekrarladı: “Ne Mutlu Türküm Diyene!” 
Meydan, paten ve bisiklet süren gençler ile top oynayan çocuklarla dopdoluydu. Burada yapılan yüzlerce faaliyet sinema şeridi gibi gözünün önünden geçti. En çok aklında kalan ise hemşehrisi Soner Olgun’un hem oynayıp hem söylediği Fethiye Zeybeği’ydi. İlk dizedeki “Çakın şimşekler çakın” sözünü bütün Fethiyelilerin lacivert - beyaz aşkı olan Fethiyespor ile özdeşleştirdi. 
Kolay oluşmuyordu bir şehre duyulan aidiyet ve o şehrin kültürüyle bezenmek. Bazen acı bazen mutluluk vardı yoğrulan hamurda. Şehitler Anıtı da böyleydi. İlk yıllarında yapmıştı Hizmetkâr burayı, Beşkaza’dan şehitler kervanına katılan kınalı kuzular için… Yine duygulandı Vefa, ‘’Ruhları şâd olsun.’’ dedi minnetle. Bisikletin pedalına yeniden basarken bir taraftan da düşünüyordu. Uğur Mumcu ile Bahriye Üçok parkının arasına Başbuğ Alpaslan Türkeş’i koymak ve hepsini bir arada anabilmek ancak onun hoşgörüsüyle mümkün olurdu. Şehir de kabulleniverdi bu sağduyulu uygulamayı. 
Devlet Su İşlerini geçince 1. Sahil Bandı başlıyordu. Tam da orada bisiklet yolunun yaya yoluyla kesiştiği yerde bir köpek yatmış uyuyordu. Ama ne bisikletliler ne de yayalar rahatsız ediyordu bu sokak canını. Yanından geçiyorlar, uyandırmamak için özen gösteriyorlardı. “İşte benim hemşehrilerim ve hayvana gösterdikleri saygı…” diye düşündü. Köpeğin kulağı küpeli idi yani barınakta her türlü bakımı ve aşıları yapılarak, eskiden yaşadığı mekânına bırakılmıştı. Artık bisikleti sürmek daha bir keyifli olmaya başlamıştı. Türk büyüklerinin önünden geçerken Fatiha okudu her birine. Ortalarındaki yüksek şahsiyet sanki hepsinden aldığı sinerjiyle kurduğu Cumhuriyet’e gururla bakıyordu. Zaten sahil bandıyla birlikte başlayan Büyük Kurtarıcı ve Kurucu’nun resimleri, bu şehrin bir özelliğini daha gösteriyordu. Hep bu resimlerle çocukluğundan beri gözlemlediği, kalenin üstündeki silueti birleştirirdi kafasında. 
Bisiklet yolunun hemen kenarındaki tartan pist bu şehirde yaşayanlara verilen değerin göstergesiydi. Pistin üzeri dopdoluydu: Koşan, yürüyen, spor yapan… Böyle yoğunlukla kullanılmasını istemişti Hizmetkâr.
Devam edecek…
[email protected] 
[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları