Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

Üretim ve Katma Değer

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 2365

 

Üretim, bir toplumun var olmasının, bağımsız olmasının ve bağımsız kalmasının en önemli faktörlerinden biridir. Atamız bunu bir vecizesi ile çok güzel özetlemiş: "Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklâl ve istikbâllerini kaybetmeye mahkûmdurlar."

Günümüz dünyasında sadece üretmenin yeterli olmadığını,  üretime katma değer ilave etmeden elde edilecek kazancın tatminkâr olmadığını çok çeşitli örneklerde görebiliyoruz. Özellikle ürünleri kilogram fiyatıyla kıyasladığımızda, bir kg domatesin fiyatı ile bir kg cep telefonunun fiyatı arasındaki uçurum bu durumu net olarak ortaya koyuyor. Bu uçurum katma değerin oluşturduğu bir durumdur. Yani eskilerin deyimi ile söylersek, “yükte hafif pahada ağır” ürünler ile “yükte ağır pahada hafif” ürünler arasındaki farktır. Kârlı üretimin hedefi de “yükte hafif pahada ağır” ürüne ulaşmak olmalıdır.

Katma değer, üretilen bir malın veya verilen bir hizmetin satış fiyatından, onu mamul hale getirmek için yapılan bütün masraflar çıkarıldıktan sonra geri kalan kısım olarak tanımlanabilir. İşte bu geri kalan kısım ne kadar çok ise o mamul maddeden kişilerin, şirketlerin veya ülkelerin elde ettiği kazanç o kadar fazla olur. Hele bu katma değer teknoloji ile entegrasyon sonucunda elde ediliyorsa kazancın çarpanı daha da büyük olur.

O zaman rahatlıkla söylenebilir ki üretimin yanında ürüne katma değer kazandırmak da çok önemlidir. Ürün hangi sektörden olursa olsun, katma değer ilavesiyle zenginleştirildiği takdirde üretildiği topluma artı milli gelir olarak geri döner. Tabii ki burada ürüne katma değer sağlayan etkenlerin milli olmasının veya milli olma oranın etkisi çok fazladır.

Bu konuları iktisadi bir yaklaşımla devam ettirmeyip işi Fethiye’mize bağlayacağımı beni 5 aydan beri takip eden siz kıymetli okuyucularım anlamışsınızdır.

Evet. Hadi bir bakalım Fethiye’mizde daha doğrusu Beşkaza’mızda yani Seydikemer ile birlikte (ben bu ayrılığa hâlâ alışamadım ve hâlâ bir mantıksal kalıba oturtamıyorum)  temel olarak neler üretiliyor ve bunlara ne kadar katma değer kazandırılıyor.

Domatesten başlayalım. Beşkaza yöresi hatırı sayılır bir domates üretim merkezi olmasına rağmen bu ürüne katma değer kazandıracak bir uygulama bulunmuyor. Aynı durumu biber ve patlıcan örneğinde olduğu gibi bütün sebze türlerine genelleyebiliriz.

Narenciye. Portakal, mandalina, limon diye ayırmadan tek kalemde değerlendirirsek sebzeler için söylediklerimizden farkı olmadığını görebiliriz. Aynı zamanda bu durumu elma ve şeftali özelinde diğer meyveler için de genelleyebiliriz.  Yani Beşkaza’mızda üretilen sebze ve meyveleri yeterli katma değer ilave edemeden satıyoruz. Sebze ve meyvelere uygulanabilecek en geçerli katma değer onların dayanıklılığı artırmak, pazarlanabilirlik sürelerini uzatmak ve icabında formlarını değiştirerek farklı bir mamul madde olarak satmaktır. Bunun için de özgün paketleme, soğuk hava, dondurma, meyve ve sebze suyu, salça, kurutma gibi teknoloji gerektiren uygulamalar devreye sokulabilir. Bu uygulamalardan bazıları az da olsa yapılmasına rağmen ne yazık ki, markalaşma düzeyine erişememiştir.

Zeytin ve zeytinyağı konusunda ise durumumuz daha iyidir. Bölgemizde üretilen zeytinler, yine bölgemizdeki fabrikalarda sıkılıp, şişelenip belli markalar adı altında satışa sunulmaktadır. Son zamanlarda artan bir ilgiye muhatap olan soğuk sıkım zeytinyağları markalaşmanın da ana unsurunu oluşturmaktadır. Tabii ki bu konumumuzla İtalya ve İspanya’nın markalaşmada yakaladığı trendin daha gerisinde olduğumuzu kabul etmemiz lazımdır. Zeytini yağ haricinde sofralık olarak pazarlama konusunda da eksikliğimiz hâlâ vardır. Daha da önemlisi zirai kimyasal atıktan ari ürün üretmek zeytinciliğin hedefi olmalıdır.

Arıcılık ve bal konusunda oldukça iyiyiz. Balın yanında, polen, propolis ve arı sütü üretimi de bölgemizin yüz akı diyebileceğimiz durumda. Fakat üretimimizi gelir getirici düzeyde pazarlayabildiğimiz pek söylenemez. Ayrıca burada Muğla arısı üzerine de yoğunlaşmamız ve bu arının tanımını ve tanıtımını en ince ayrıntısına kadar yapmamız gerekiyor. Bu konularda hemşehrimiz sayın başkanımız Ziya Ercan’la sıkı ilişkide çalışmamız önem arz ediyor.

Küçükbaş yani keçi ve koyun ürünlerinden tam anlamıyla yararlandığımız söylenemez. Bu hayvanlar için emsalsiz bir coğrafyaya sahip olan Beşkaza’mızın hâlâ bu alanda markalaşmış bir ürünü bulunmaması önemli bir eksikliktir. Yörük kültürüyle yoğrulmuş bir bölgenin bu kültürün göstergesi olabilecek markalaşmış hayvansal bir ürüne tez günden ulaşması gerekmektedir. Bu ürün, yöresel aromatik otlarla üretilmiş özel bir peynir türü olabilir.

Süt konusunda iyi olduğumuzu söyleyebiliriz ama bunun yanında da mamul ürün yelpazemizi genişletmemiz gerektiğini belirtmemiz gerekir. Yörede üretilen sütlerimiz yine yöremizde bulunan süt işleme tesislerinde mamul hale getirilip, bölgenin turizm tesislerinin kullanımına sunulmaktadır. Bu durum her sektörde görmeyi arzuladığımız bir uygulamadır.

Özellikle alabalık üretimimizdeki potansiyelin yanında oldukça cılız kalan katma değerin gıda teknolojisi ile zenginleştirilmesi ürün pazarlaması konusunda yeni açılımlar getirebilecektir. Balıkçılıkta bir noktaya özellikle parmak basmak istiyorum. Balıkların daha doğrusu su ürünlerinin türe ve metoda bağlı olmakla birlikte, %20-50 oranı insan gıdası olarak tüketilirken kalan ortalama %60-65’lik kısım atık olarak kabul edilmektedir. İşte, Fethiye ölçeğinde temizlenen balıklardan çıkan bu atık miktarı binlerce ton ile ifade edilir. Bu atıklar için yapılacak bir katma değer çalışması çok değerli olacaktır.

Yöremizde ön plana çıkan ürünlerimizden birkaçını ve onların katma değer eksikliklerini köşemin hacmi kapsamında özetlemeye çalıştım. Üretimin her alanı önemlidir ama ürünü ham şekliyle satmaktansa katma değeri ile satmak yöresel ekonomi açısında ziyadesi ile önemlidir. Bölgemize gelen turistlere kendi üretimimizi sunmanın yanında, dönerlerken yanlarında bizim ürünlerimizi götürmelerini sağlamamız da çok önemlidir. Bunun için de ham maddenin teknoloji ile buluşması şarttır.

Bu ürünlerimize uygulanacak yüksek teknoloji ile katma değerin çarpan etkisini artırmanın yoları vardır. Bunun için de ciddi Ar-Ge çalışmalarına ve Ar-Ge ekibine gerek vardır. Ancak bu sayede ürün hak ettiği değerde satılırken, üretici de hak ettiği emeğin karşılığını alır.

Her bir ürünümüzün katma değerce zenginleştirilmiş olarak satıldığını görmek ümidiyle…

[email protected]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları