Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

SINAVLAR ve EĞİTİM SİSTEMİMİZ

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 1920

Sınav eğitim hayatının olmazsa olmazıdır. Bir konuyu birden fazla kişiye öğrettiğiniz zaman hangisinin daha iyi öğrendiğini veya hangisinin öğrendiklerini daha iyi kullanabildiğini belirleyebilmek için bir sınava veya değerlendirme metoduna başvurulur. Bireylerin eğitim süreçlerinin aşamalarını belirleyen de sınavlardır. Sınavlar en basite indirgendiğinde sonuçları başarılı ve başarısız olarak değerlendirilir. Bir değerlendirmenin sonuçlarından birisi başarısızlık olarak algılanıyorsa, bu değerlendirmeye tabi tutulanlarda doğal olarak bir stres oluşur. Bu da sınavın sonucunu belli oranda etkiler. Aslında strese hâkim olma da sınavda dolaylı olarak ölçülen bir durumdur.

Ülkemizde yavrularımız sınav heyecanını iki defa bütün yoğunluğuyla yaşarlar. Bu sınavlar ortaokuldan sonra yapılan ve liseden sonra yapılan diye ikiye ayrılır. İsimleri o kadar değişti ki artık isim kullanmadan tanımlamak daha rahat oluyor. İlginçtir, birden fazla çocuğu olan ailelerin çoğu her iki çocuğunun da aynı isimli sınava girdiğini görememiştir. Çünkü bu sınavların isminin ve sisteminin değişmesine yetişmek mümkün değildir. İsim değişir, sistem değişir ama sınava girme mecburiyeti kesinlikle değişmez.

İşte yavrularımızın girdiği bu sınavlardan sonra hep eleştiri yapılır. Sorular, doğru cevaplar, derece yapan öğrenciler, sıfır hatta eksi çeken öğrenciler her sınavdan sonra toplumu belli oranda meşgul eder. Aslında sınavlarda alınan sonuçlar eğitim sistemimize tutulan aynadır. Bu aynadan yansıyanlar iyi değerlendirilmeli ve ona göre yeni yapılacak sınavların ve eğitim sistemimizin eksiklikleri giderilmelidir. Yani sınav aslında kendisini hazırlayanı da değerlendirmeye tabi tutar. Eğer sınav sonuçları eğitim sistemimizde yeni dönem için bir düzenlemeye veya iyileştirmeye vesile olmuyorsa o sınav tam olarak görevini yapmış denemez.

Siz de basından bilgi edinmişsinizdir ama bir kez de ben tekrarlayayım. TYT ve AYT’de yani üniversitenin ilk ve ikinci sınavında Türkiye ortalamaları gerçekten içler acısı. Birkaçını burada paylaşayım. Matematik TYT 40 soruda 5,6; AYT 40 soruda 4,7. TYT fen 2,2/22, Türkçe 14,6/40. AYT fizik 1/14, kimya 0,9/13, biyoloji 1,2/13. Gördüğünüz gibi oldukça can sıkıcı sonuçlar. Fizik, kimya ve biyolojiden sadece bir doğru, hiçbir eğitim sisteminin veya ölçme değerlendirme metodunun kabul edebileceği bir durum değildir. Ölçme ve değerlendirme eğitimin çok önemli bir disiplinidir. Eldeki bu sonuçlar mutlaka inceleniyor ve eğitim sistemimizin zaaflarının telafisi için kullanılıyordur. Bu sonuçların başarı yüzdeleri incelendiğinde ise ölçme değerlendirme uzmanlarının bile sağlıklı bir yorum yapabileceğini düşünmüyorum.

Biz bu sonuçları buradaki gibi sohbet ortamında şöyle değerlendirebiliriz:

- Okulda öğretilenle sınavda sorulanlar farklı.

- Sınavda sorulanlar, okulun müfredatta yok veya eksik.

- Öğretmenler öğretemiyor.

- Öğrenciler öğrenemiyor.

- Benzer okullarda bile farklı müfredat uygulanıyor.

Evet, tahmin edersiniz ki bu çıkarımlar sohbet ortamında yapılabilecek, şakayla karışık oluşan yorumların sonucudur. Ama bu sonuçların insanları yukarıdaki yorumlara sevk etmesi gayet normal. Düşünsenize, ortaokul öğrencilerinin %14’ü dört işlemi yapmaktan aciz. “Dil bayrağımız” dediğimiz Türkçemizin hali kabullenilebilecek bir durum değil.

Bütün bunlara rağmen yavrularımız tercih yapacaklar. Onlara tek önerim, tercihlerini kendileri için yapmaları. Aile ve çevre etkisiyle yapılan tercihler eğer öğrenci tarafından tolere edilemezse bir ömür boyu mutsuzluğa yol açabilir. Bir de fakülte yerine üniversite seçmelerini de önerebilirim. Çünkü iyi bir üniversitenin diplomasına sahip olmak elit bir ailenin ferdi olmak gibidir. Her ortamda desteğini hissettirir.

Eğitim sistemimizin sorunları var. Bu sorunlar fert ve aile olarak hepimizi etkiliyor. İşin garibi bu sorunların çözümleri de çok zor değil. Peki neden çözülmüyor? Onu da başka bir gün tartışalım.

O zamana kadar yerelde çocuklarımızın eğitimleriyle ilgili eksikliklerini gidermek adına atılımlar yapılabilir. Fethiye’ye yakışır bir etüt salonu bunun ilk adımı olabilir.

………………………………

Denizimiz ve alg patlamasıyla ilgili yaptığımız eleştiri ve önerilerimiz kamuoyu oluşturmaya devam ediyor. Geçen pazar Muharrem Sarıkaya’nın Habertürk’teki yazısını ve Murat Sökdü’nün salı günkü Odatv haberini okumanızı tavsiye ederim. Sorundan korkmayalım. Sorun kabullenilmezse ve tanımlanmazsa çözülmez. Bu sorunun ise sadece yerelde değil genelde de sahiplenilmesini sağlamalıyız. Yani bu sorun sadece Fethiye’nin değil Türkiye’nin ve Türk turizminin bir sorunu olarak servis edilirse çözümü de o denli kolay olacaktır.

  

[email protected]

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları