Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

İSKELE

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 1311

Fethiye’mizi tanımlayan yapılar sıralanırsa, iskelemiz mutlaka ilk sayılanlar arasında kendine yer bulur. Evliya çelebi zamanından beri bahsedilir kendisinden. Hatta Fethiye Kalesi’nin iskelenin güvenliğini de koruduğu bildirilir. Bu kadar köklü bir geçmişi olan iskele Fethiye’nin sembollerinden biridir. Tabii ki şu anda görülen iskele değildir tarihten süzülüp gelen. Bizim bahsettiğimiz Fethiye ile özdeşleşen iskele kavramıdır. Bu kavramı doğrulayacak bir durumu da, Beşkaza’nın köylülerinin çok yakın zamana kadar Fethiye’ye gidiyorum yerine, “iskeleye gidiyorum” demelerinde anlayabiliriz. Bu iskele kavramı muhtemeldir ki bugünkü iskelenin bulunduğu çevreyi kapsar. Bunu da Şükrü Abi’nin hazırladığı muhteşem kitabından (Fethiye – Tarihi Fotoğraflarıyla) ve onun içindeki hazine değerindeki fotoğraflardan anlıyoruz. Bu arada, bahsettiğim harika eser için Şükrü Gürel Abiye teşekkürü bir borç bilirim; Fethiye’miz O’nun sayesinde çok değerli bir eser kazandı. 

İskelemiz defalarca hem hüzünlere hem de umutlara şahitlik etmiş. Mübadele kapsamında Kaya’dan gönderilenler için derin bir hüzne açılan kapı olmuş. Gemiye binmeden önce arkalarına bakarak akıttıkları bir damla yaşa şahitlik etmiş. Gönderilenlerin yerine gelenler için ise yarınlara atılan ilk adım olmuş. Yıllarca yaşadığı toprakları bırakıp da yeni kurulacak hayat için sakladıkları umudun yeşerdiği dal olmuş. Çok el sallanmış üzerinden veda yüklü,  çok kucaklar açılmış coşkuyla, geleni karşılamak için.

Cumhuriyetimiz, büyük depremde ağır darbe alan Fethiye’mizin yarasını bir nebze olsun sarmak adına bugünkü iskeleyi hediye etmiş bize. Hem de, devletin en yetkili makanlarının kararıyla doğrudan Fethiye Belediyesine teslim etmiş. Bugünkü iskelemizin tarihi de işte o zaman başlamış.

Fethiye’de üretilen tarım ürünlerinin veya dağlardan toplanan orman mahsullerinin ihraç edildiği yer olmuş iskelemiz uzun zaman.  Çocukluğumda Paspatur’daki depolarda toplanan tütün balyalarının gemilere yüklendiğini hatırlıyorum. Yine dolmak bilmez büyük gemilerin krom almak için iskeleye geldiklerini ve onları doyurmak için sırtı krom madeni yüklü kamyonların iskelenin önünde bekleştiklerini de çok iyi hatırlıyorum.

İskelemiz yaz akşamlarında kordon sefasına çıkan hemşehrilerimizin mutlaka uğradığı bir mekândı. Daha doğrusu iskeleyi adımlamadan, kordon turu tamamlanmazdı. Tabii ki, o zamanlar kapıları ardına kadar açıktı. Her yaz akşamı kucaklardı Fethiyelileri.   Kenarları türlü türlü görüntü engelleyen levhalar ile çevrili değildi. Hele kilit ve bekçi hak getire. Kimi kimden koruyacağım dercesine, buyur ederdi gelenleri.  Gençler küçük teknelerle altına girerlerdi levrek avlamak için. Hele kefalci amcaların yeri hiç değişmezdi, zaten onların yerine de kimse oturmaya cesaret edemezdi.

Akdeniz ve Karadeniz yolcu gemileri geldiğinde iskelede bayram şenliği yaşanırdı. Bu iki değerli misafir, iki haftada bir sırayla gelirlerdi. Onların geldiği gün sadece iskele değil bütün Fethiye heyecanlanırdı. Gemilerin geldiği akşam kordona çıkan beyefendiler ve hanımefendiler daha bir özen gösterirlerdi giyimlerine. Çocukların ve gençlerin derdi geminin içine girmek olurdu hep, bazıları bunu başarırdı. Fethiye’nin yemek kültürüne henüz girmeyen tatlarla ilk defa geminin menüsünde tanışanlar olurdu. Gemi tam 24:00’da ayrılırdı iskelemizden, o an oradaki herkes el sallardı, kaptan da düdükle karşılık verirdi. Hep gemi dedim ama şimdi aklıma geldi biz ona “vapur” dedik. Vapuru uğurlayan Fethiyeliler, ağır bir misafiri yolcu eden ev sahibi mutluluğuyla evlerine dönerlerdi.

İşte iskelemiz budur. Her karışı duygu yüklüdür, her parçası anlam taşır. O, sahilden denize doğru uzanan bir betondan ibaret değildir. O bizim bir parçamızdır. O, Fethiye ile özdeşleşmiş bir değerdir. Bu tür değerler için mücadele de verilir, kavga da edilir. Onlar adına verilen mücadele, edilen kavga kutsaldır. Bu kutsal kavganın sonunda gelen zafer de hakkıyla kutlanır elbet. Değerine sahip çıkamayan, kimliğine de sahip çıkamaz. Sahip olduğumuz değerlerimizin kıymetini bilmek gerekir. Çünkü kıymet bilenin, kıymeti bilinir.

Kıymet bilenleriniz çok olsun.        

[email protected]

  

Yazarın Diğer Yazıları