Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

FETHİYELİ NE DER, NE YAPAR?

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 6491

Son yazılarımda, Fethiyeliler olarak oldukça gerildik, can sıkıcı veya ödev verir gibi olaylardan bahsettim. ‘’Yeter gari Hoca!’’ dediğinizi duyar gibiyim. Bu yazımızda da “hayatı tespih yapıp sallayalım.”
Hadi bakalım, benim sevgili hemşehrilerim ne dermiş ne yaparmış. 
Gazi İlkokulu binasına Lise der. 
Gazi Ortaokuluna Ortaokul, 
Lisenin tam karşına Osman Hoca’nın Akdeniz Kitabevi, köşeye de Hürriyet Kitabevi der.
Çarşı Caddesi ile Atatürk Caddesi’nin birleştiği yere Kandönmezler Kavşağı der.
Kordondaki lostranın civarına Cengiz Usta’nın Sevim Pastanesi’nin önü der. 
Kordon dediği zaman, iskelenin dibinden başlayıp, Rafet Restoran’ın sonuna kadar giden şeridi kasteder.
Rafet Restoran için Fethiyeliye tarif gerekmez deyip, Rafet Amca’ya da bir selam gönderelim.
Paspatur’daki eski binalara tütün deposu, Çarşı Caddesi’ndeki büyük mobilya mağazalarına Yılmaz Sineması ve Yeni Sinema der. Hatta eskiler Yılmaz Sineması’na kilise der. 
Balık Pazarı’na Pazar Yeri, balıkların satıldığı tezgâhlara taş, oradaki çınarın altına da Kavaan Dibi der.
Yetmiş yaşın üstündekiler, Gönül Mağazası’nın karşısına Dutlu Han’ın önü, Kale Sokak’tan Sarnıç’a doğru çıkarken sağ taraftaki araziye Saatcılar’ın Bahçesi der. 
Turunç pınarına, Turunç Muarı, Hillside’a Kalemiye veya içmesu, Help Beach’e Küçük Boncuklu veya Zeytinlik, SeaMe Beach’e Büyük Boncuklu, Kulem Beach’e Kuleli der.
Letonya Burnu’na Paçarız, Şövalye Adası’na Eski Meğri, Kelebekler Vadisi’ne Güdürümsu, 3. Etap Sahil Bandına Karayollarının önü, Seydikemer’e Kemer, Altınyayla’ya Dirmil, Arpacık’a, Nif, Yayla Kınık’a Zorban der.
Eskinin Fethiye Evi olarak kullanılan binaya Sahil Sıhhiye Binası, Antik tiyatronun üstündeki yerleşim alanına Tepesidelik (Tepe Sitelik), adı kaç defa değişirse değişsin kordonun en başında bulunan kafeye Palmiye, yıllar sonra Dont’a Esenköy demiştir ama testisine yine Dont boduçu der. 
İçine yoğurt ve benzeri ürünler koyulan plastik kovalara Çiti* Bakırı veya kısaca bakır der.
Yaylalar istikametinden gelen sağanak ve rüzgâr getiren kısa ve etkili fırtınaya “yayla tepmesi”, yine aynı istikamette limanda esen rüzgâra “tahta iskele” der. Yağmuru eğri yağar, rüzgârı deli eser, soğuğu buydurur, ıscağı gavurur. 
Sebze ve meyvesini Cuma Pazarı’ndan alır. Mevsimi geldi mi, dilkimen, şevketi bostan, radika, devetabanını, kiriş - çiriş, papaca (büyük papatya), iğnelik, sarı ot, ilabada, gerdime, kayazak ve körmeni severek yer. 
Ege’de arapsaçı denilen ota ‘’sıra’’ der. Domatese domat, patatese patata, biradere bilader, vurura vurar, durura durar der. Nar ekşisine (nerdek,-nardenk) kara êşi (ekşi), limona sarı êşi, turunca kızıl êşi…
Düne ündüün, bugüne böön, yarından sonraya yarındankeri, geçen seneye yılda der. Çınara kavak, kavağa selvi, mısıra darı der. Kanepeye dengilir, kapıyı gere der, ateşi kocayla yakar, ocağı ölçerler, ensiyi kenara kor, kapıyı kıyılar.
Şalvarı canfes, keten gömleği fitilli, çizmeyi körüklü keyer. Makasa sındı, ocağa konulan saplı tencereye dığan, sapı katlanan dığana severi der.
Karabel’i aşar, yaylaya göçer, seile (sahile) iner. En şık elbiseleriyle kordonda endam eder; iskelede kefal avlar, palmiyede gazete okurken çay içer. Katrancı’ya, Günlüklü’ye çadır kurar, değirmen başında piknik yapar, Hıdırellezin taze asma yaprağından yapılan sarmasını Aksazlar’da yer.
Düğünlerde keşkek, erkeç etinden etli nohut, ak dogma, kara dogma (pekmezli), tutmaç, sıra otlu kayazak yoğurtlaması yer. Düğünün sonunda mutlaka Teke zortlatması oynar. Bazen şu Dirmil’in çalgısı dağlara vurar, bazen Cemile’min gezdiği dağlar meşelenir. 
Tarhanayı moyulu (boy otu, boy boncuğu), bulguru iri deneli, pekmesi reyhanlı sever. Bal kabağını pekmeze yatırır, Üzümlü’nün üzümünden yapılmış cevizli sucuğunu ve köftüyü çok sever. Arsa’nın elması, Bağlıağac’ın sebzesi, Kaya’nın inciri, Çenger’in barbunyası, Faralya’nın kayısısı, Yanıklar’ın portakalı, Karacaören’in zeytini, Zorlar’ın şeftalisi özeldir onun için.  
Hamuru ısranla böler, sacı ocakta tavlar, üstünde dürge, cızıt, kaba ekmek (bazlama), yufka, katmer ve sac böreği yapar.
Bulduğu her fırsatta, neredeyse her yemeğe limon sıkar. 
Sütü ganamaza sağar, yoğurdu yayık kovanında döver, süzmeyi kesede asar, keçi peynirini oğlak derisine basar. Kuzuyu Cavırdöndü’de çevirir. Yünü tengerekte eğirir. Taşı fıydıklar. 
Cam bardağa billor (billur), saplı bardağa kupa, büyük metal kupaya maşrafa (maşrapa), cama sırça, telden tokaya firkete der.
Acele yürürken seyirtir, hoplaya zıplaya giderken tingilder, atlangaçtan tüngür, kaçarken zapırar, işi bitince cayırar.
Çok ve boş konuşana dangırdama der. Çekinince endiklenir, arkadan ünler, yüzüne bıdırar, tepesi atar, ökeleşti mi alamayı börüne vurar. 
Milli bayramları coşkuyla, dini bayramları huşuyla kutlar. Atasını sever, Cumhuriyet’i över, bunlara dil uzatana da söver. 
Bir de alametifarika olmuş parolasıyla hemşehrisine ünler: VOOOYNNN!!!
Yani benim hemşehrim, ada kültüründen gelen zarafeti, şehirliliği ve itinayı yörüklükten gelen doğallık, rahatlık ve pratiklikle sentezleyebilmiştir.
Bunlar aklıma gelenler, mutlaka çok daha fazladır ama siz bu kadarıyla kendinizi test edin bakalım ne kadar Fethiyelisiniz ve ruhunuz ne kadar Beşkazalı?

*70’li yıllarda özellikle kırsalda yaygın olarak kullanılan krem kıvamında bulaşık deterjanı. Çeşitli boylardaki plastik kovalarda satılırdı.

Yorumlar 1
BİLGEHAN KESKİNER 14 Aralık 2020 09:14

Hocam Kalemine sağlık Fethiyenin altınıüstüne getirdin Çiflikten Kargıdan Yanıklardan bahsetmedin..

Yazarın Diğer Yazıları