Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

Deprem ve Düşündürdükleri

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 2896

Öncelikle, geçen hafta meydana gelen Elazığ Depremi’nde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yaralananlara acil şifalar ve yakınlarını kaybedenlere de başsağlığı diliyorum. 
Elazığ Depremi, kamuoyunun dikkatini bir kez daha deprem gerçeğinin üzerine çekti. Türkiye’nin deprem üreten bir coğrafyada bulunduğu ve birçok yerleşim yerinin birinci derece deprem bölgesi içinde yer aldığı gerçeğinin hiçbir zaman unutulmaması gerektiğinin altını bir kez daha çizdi. 
Yukarıdaki paragrafın başlangıcı olan “Elazığ” kelimesini değiştirip, daha önce deprem felaketi geçirmiş olan bir şehrin ismini koyalım. Böylece bu kısır döngünün hiç değişmediğini ve her depremden sonra tekrarlanıp durduğunu görürüz.
Elazığ Depremi denilince aklıma gelenleri, Türkiye’miz ve Fethiye’miz ile ilişkilendirerek maddeler halinde sizlerle paylaşmak istiyorum:
-    Türkiye’nin %93’ü aktif fay hattı içinde olup, yıkıcı bir depremden etkilenmesi muhtemel alanlar ise toplam yüzölçümünün %98’i kadardır. Yani Türkiye’nin tamamı deprem tehdidi altında denilebilir. Bu aklımızın bir köşesinde sürekli dursun.
-    Türk milleti, bu deprem sonrasında tıpkı diğer afetlerde olduğu gibi çok değerli bir dayanışma örneği göstererek kendine yakışanı yaptı. 
-    Umulur ki bu dayanışma örneği, deprem öncesindeki hataların düzeltilmesi için de yapılır.
-    Devletimizin şefkat eli de depremzede vatandaşlarımızın üzerindeydi.
-    Deprem konusunda hafızamız sağlam değil. Yaşadığımız acıları ve yaptığımız hataları çok çabuk unutuyoruz. 
-    Elazığ Depremi’nde 76 bina yıkılmış, 645 bina ağır hasarlı, yıkılan binaların beton dayanaklığı zayıf, un ufak olmuşlar, yönetmeliğe uygun değiller. 
-    Unutmayalım ki deprem değil bina, daha doğrusu çürük bina öldürür. 
-    ‘’Neden diğer binalar değil de bu bina yıkıldı?’’ diye sorgulamazsak; ‘’Neden Mavi Göl Apartmanı yıkıldı da sitenin diğer binaları sağlam kaldı?’’ sorusu sorulmazsa, bu acıları tekrar tekrar yaşarız.
-    Yıkılan binaların hesabı, yapana, onaylayana, satana mutlaka sorulmalıdır.
-    Okullularımızdaki müfredattan coğrafya dersinin kaldırılmasının teklif ve ısrar edilmesi yerine, bu dersin deprem bilinçlendirilmesiyle desteklenerek daha da özenli bir şekilde verilmesi sağlanmalıdır.
-    Her felakette ilk önce aklımıza gelen, Kızılay bu ülkenin ortak paydasıdır. Bu özelliğini bilerek görevini yerine getirmeli; kamuoyunda tartışma yaratan uygulama ve açıklamalardan ziyade, doğal afetlere karşı her an hazır olduğunu bütün vatandaşlarımıza hissettirmelidir. Ahmet Hakan’ın deyimiyle, depremin hemen ardından “vatandaşlarımızın burnuna dayanan” hesap numarası Kızılay’ı yöneten bir kişiye yakışmamıştır.
-    Adına imar affı denilen ama kurallara aykırı yapılan binaların para karşılığında ruhsatlandırılmasına dönen uygulamanın depremin zararlarıyla arasındaki ilişki ortaya koyulmalıdır. Bu durum en azından bundan sonra daha hassas uygulanmalıdır.
-    Elazığ örneğini İstanbul’a uyarlarsak karşılaşacağımız durum çok daha vahim olur. Elâzığ’da yıkılan binalarda 3 gün sonra bile enkaz altında kalanlara ulaşılamadığına göre, 50 bin bina yıkılması halinde İstanbul'da ne olacağını düşünmek bile çok korkutucu. Yani Türkiye nüfusunun %26'sı, ekonomimizin ise yüzde 38,5'i ciddi bir risk altında. Ülke siyasetinin yoğunlaşacağı öncelikli konu bu olmalıdır.


-    Depremzedelerin hayatlarındaki alışılmış düzenin bozulmasına bağlı olarak gelişen, psikolojik ve sosyolojik etkiler mutlaka önemsenmelidir.
-    Depremden sonra oluşan toplumsal dayanışma her yanlışın düzelmesi açısından hep olmalıdır. 
-    Depremin en acı yüzünü görmüş ve birinci derece deprem kuşağında bulunan Fethiye’miz son 20 yılda tavizsiz uygulanan 3 kat ve denetimli inşaat sebebiyle, deprem önlemleri açısından çok yol kat edilmiştir. Fakat 2 yıldır uygulamada olan imar affı ile oluşabilecek bir zafiyet tespit edilip önlenmelidir.
Güzel şehrimiz ve güzel ülkemiz için depremden önce deprem için alınması gereken önlemlerin harfiyen uygulandığı günleri görmek dileğimle. 

Önemli Duyuru: 05.02.2020 Çarşamba günü, saat 15.00’te, “Su Samurlarının Işıklar Ülkesindeki Son Yuvası: Akgöl” projemizin tanıtım etkinliği DSİ Toplantı Salonu’nda yapılacaktır. Bütün okurlarım davetlidir. Katılımlarınız projemize güç katacaktır.

[email protected]
[email protected] 
 

Yazarın Diğer Yazıları