Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

Aylar Sonra

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 2128

Son yazımın üzerinden beş ay geçmiş. Nisandan beri neler olmadı ki hem kişisel hem de toplumsal hayatımızda. Bu süreçte yazmadım, yazamadım ne bileyim yazmak gelmedi içimden. Oysa salgın, hastalıklar, kayıplar, kavurucu sıcaklar, yangınlar, yangınlardaki öngörüsüzlükler, sel felaketi ve çaresizlik…
Aslında çok şey vardı yazılacak ama olmadı bir türlü. Nasip bugüneymiş. Bir köşeden başlayıp hepsine küçük küçük değinmeye çalışalım.
SALGIN HASTALIK    
Covid-19 salgınını başladığından beri sürekli dejavu yaşıyoruz desek, yalan olmaz. Kapanıyoruz, vaka sayıları düşüyor, sonra yaz geliyor, ekonomi çarkı dönsün diye turizm sezonunda kapanma kaldırılıyor, ahali deli gibi tatile koşuyor ülke doğudan batıya, kuzeyden güneye bir karışıyor, sonra vakalar tekrar artıyor ve tekrar kapanma geliyor. Bu döngü bu sene Biontek aşısı sayesinde az da olsa değişti fakat bu sefer de aşı karşıtlığı başladı. Bunun yanında ilk önce kurtarıcı diye bel bağlanan çin aşısı, Sinovac, bugün neredeyse yok hükmünde olarak değerlendirilmeye başlandı. Yerli aşılarımız da özverili meslektaşlarım sayesinde aşamaları tek tek geçiyorlar. Önce Aykut Hoca’nın Turkovac’ı ile tanışacağız gibi duruyor. Bu süreçte ne yazık ki birçok sevdiğimizi kaybettik. Salgın, cenaze törenlerini, taziyeleri ve tutulan yasın niteliğini bile değiştirdi. Hepimizi psikolojik olarak bir boşluğa itti. Bu hastalık fiziksel sonuçların yanında ciddi bir şekilde psikolojik ve sosyolojik rahatsızlıklara da sebep oldu. Bunlardan kurtulmanın tek yolu insan olduğumuzu hatırlamak ve hareketlerimize insanca devam etmektir. Hastalık boyutunda ise doktorlarımıza güvenmeli ve yalnızca onların tavsiyeleriyle mücadelemizi sürdürmeliyiz. Yoksa her kafadan çıkan sesleri takip ederek bir sonuca varmak mümkün değildir. 
KAVURUCU SICAKLAR
Gerek iklim değişikliği, gerek küresel ısınma, gerekse mevsimlerin kaymasından kaynaklansın, sonuçta son yüzyılın en sıcak yazını yaşadık. Bu sıcaklar, su kaynaklarının ve onların dengeli kullanımının ne denli önemli olduğunu hepimize bir kez daha gösterdi. Bilim insanlarının öngörüsü gerçekleşirse bölgemizde bu tür sıcaklar olağan hale gelecek ve her yıl benzer şekilde devam edecek. O yüzden bu yeni duruma karşı, farklı sektörlerde önlemler almamız gerekecektir. Özellikle yöremiz için tarım, turizm ve hayvancılık sektörleri üzerinde durularak, yeni iklim şartlarına göre adaptasyon çalışmalarına başlanmalıdır. İlk aşamada saydığımız sektörlerin en çok su tüketen uygulamalarına kısıtlama getirilebilir. Çok su tüketen bitkiler, çok su ihtiyacı olan hayvan yetiştirme sistemleri ve turizmin aşırı su tüketen segmentleri ilk etapta değerlendirmeye alınabilir. Tabii ki en önemlisi de, deniz suyunun rafine edilerek, içme haricindeki ihtiyaçlar için, kullanıma alınmasının zamanının geldiği kanısındayım. 
YANGINLAR
Bu yaz kelimenin tam anlamıyla ciğerlerimiz yandı. Bize oksijen üreten, yaban hayatına yuva olan, evcil hayvanlarımıza gıda sunan, arılarımızın bal yaptığı, mavimizin kardeşi olan yeşilimiz gözlerimizin önünde günlerce yandı. Sebebi ne olursa olsun çıkan yangının bir an önce söndürülmesi için tedbirler alınmalıdır. Yangınlar ilk çıktığı zaman ülkede saçma sapan bir tartışma vardı: Yangınlar için helikopter mi etkilidir, uçak mı? Hayatımda bu kadar içi boş bir tartışma duymadım. Tabii ki, ikisi de gereklidir. Bir savaşa giderken gerekli bütün silahlarla donanmak lazımdır. Sadece kılıç, sadece tüfek veya tabancayla savaşa gidilmeyeceği gibi yangınlar için de sınırlandırılmış mücadele araçlarıyla bir yere ulaşılmaz. Amaç yangının üstüne bir kova daha fazla su dökebilmek ve onu bir an önce söndürmektir. Türkiye gibi büyük bir ülkenin yangın sezonu için envanterinde bulundurması gereken helikopter ve uçak sayısının çok daha fazla olması gerektiğine, yaşanan çok acı tecrübelerden sonra, herkes kanaat getirdi. Yangında vatandaşın mücadelesi ve imece ruhuyla yaptığı çalışmalar gerçekten takdire şayandı. Bizzat bulunduğum üç yangın alanındaki gördüğüm manzaralar bir kez daha bu toplumun hamurunun sağlam olduğu yönünde en küçük bir şüpheye bile meydan vermeyecek nitelikteydi. Hele Fethiye’mizin bu konudaki birlikteliği çok özel bir durum olarak ayrıca değerlendirilmelidir. Kaybettiğimizi çok yakın zamanda yerine koymamız mümkün değildir ama elimizdekini sonuna kadar korumak adına, saçma tartışmalardan uzak ve objektif bir öngörü ile hazırlanmış planlara ihtiyacımız vardır. 
SEL FELAKETİ
Bir yanımız yanarken diğer yanımız sularla boğuştu bu yaz. Sel felaketi davet edildi, o da geldi. Nedendir bilmem ülkemizde felaketten önce alınması gereken tedbirler konusunda bir zaaf yaşanıyor. Bir derenin yatağına ev yapmak, dere yatağını daraltmak, şehir planlanırken bu detaylara dikkat etmemek, fazla kata izin vermek. Bütün bunların birleşimi sonunda yaşanan sel felaketleri ve vatandaşımızın çektiği açılar. 
Felaketler olduktan sonra devlet kurumlarının gösterdiği refleksi, felaketin önlenmesi boyutunda alınabilecek tedbirler için de görmek istiyoruz. 
Öngörüsüzlük, kısır tartışmalar ve hedeften uzaklaşan kararlar sonucunda yaşanan yanlışlıkların bir daha olmaması için, aklın, bilimin ve liyakatin atılacak adımlara hâkim olması gerekmektedir. 
Felaketlerden ve üzüntülerden uzak günler dilerim. 

Yazarın Diğer Yazıları