Mesut Koç

YÖNETİCİLİKTE UNUTULAN ANLAYIŞ

Mesut Koç

  • 2346

Yönetim insan hayatının her alanın kapsayan bir kavram ve süreçtir. Bir insan kendi başına iken de yönetim vardır, iki ve daha fazla olduğu zamanda. Ancak sayı arttıkça yönetimin muhtevası farklılaşır. Bilim dalı olarak yönetim alanında yapılan çalışmalar her geçen gün yeni yaklaşımlar ortaya koymakta ve hatta öncekilerle çelişebilmektedir. Çok boyutları olsa da, günümüz toplumunda yönetim özel ve kamu olmak üzere iki başlıkta değerlendirilebilir. Yazımızda dikkat çekmek istediğimiz kamu yönetimi kapsamı ve etkileri itibarıyla çok önemlidir. Muhtarlıklar, belediye başkanlığı, il özel idaresi kademeleri, bakanlıkların il, ilçe teşkilatları yönetim kademeleri, merkez teşkilatları, birlikler, KİT’ler, bakanlıklar, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı her biri yetki ve sorumluluk açısından kritik makamlardır. Bu makamları temsil edecek yöneticiler alacakları kararlar ve yapacakları işler itibarıyla mevzuata ve maddi hukuka göre yetkili ve sorumludurlar. Yönetici konumunda bulunanları bağlayan yazılı yasal metinlerin ötesinde yazılı olmayan ahlaki ve vicdani boyut vardır. Çok dile getirilmese de aslında yaşanan yönetim sıkıntılarının ve yönetici zafiyetlerinin temelinde bu eksiklik vardır. Bu konuda bugüne kadar duymadığınız bir anlayışı paylaşmak istiyorum sizlerle. Anlatan Muhittin Hamdi Yıldırım. Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın yıllarca hizmetinde bulunmuş birlikte çalışmış değerli bir abimiz. Sohbetlerini soluksuz dinlediğimiz hocamızın anısına Ekrem Şama Gonca Yayınevinden yeni çıkan “Allah Dostu Erbakan” kitabında yer vermiş. “Erbakan hoca hem dünyevi hem de dini ilimleri biliyordu. Zülcenaheyn (iki yönlü) bir insandı. Fakat dini ilimleri bildiğini hiç ihsas ettirmiyordu. Bir gün Samsun İl Başkanı değişti: -Samsun il yönetimini buraya çağırın. Onlara bir günlük bir eğitim yapayım” dedi. Çağırdık. Hocamız onlara ders verirken diyor ki; -Arkadaşlar vaktiyle biz Hanefi Mezhebi’nin en önemli fıkıh kitaplarından biri olan Mülteka’yı okurken, av ve avcılık bahsinde şunları öğrendik. Avcı avını gördüğü zaman, besmeleyi çeker ve tetiğe basar. Avı vurduğunu hissederse, köpeğine tiyo verir, köpek gider avı yakalayıp getirir. Avcının köpeğin avı nasıl getirdiğine bakması farzdır. Dudakları ile mi götürdü yoksa dişleri ile mi götürdü? Eğer dudakları ile götürdü ise, onu sahibi için getirmiştir. Eğer dişledi ise, ona salyasını akıttı, kendi nefsi için tutuvermiştir. Eğer ısırdığı için hala ölmemişse, hemen orada besmele ile yeniden kesilir ve o zaman helaldir, sadece o ısırdığı yer kesilir köpeğe verilir. Ama eğer ısırdığı için öldü ise, o zaman o murdardır yenmez” dedikten sonra sözü eğitime getirdi: “Şimdi ben size ne anlatıyorum? Bulunduğumuz ve imtihan olunduğumuz makamlar ve imkânlar emanettir, bunları ısırarak salyamızı bunlara akıtıp murdar etmeyelim. Makamlar emanettir, bunlar gelip geçicidir. Bizim sahibimiz Rabbimiz ve davamız için kullanmamız gereken şeylerdir. Bunları ısırarak, bunlara salyamızı karıştırarak, hem kendimizi helak ederiz, hem de peşimizden gelenleri, arkamızdakileri helak ederiz” derken Hoca’nın gözlerinin yaşardığını hatırlıyorum. Zaman ve mekân değişse de yaratılış gereği değişmeyen temel esaslar vardır. Bunlar unutulduğu zaman sıkıntılar olacaktır. Yönetim anlayışında da makamların birer geçici emanet olduğu, her bir işin hesabı verilmeden sorumluluğunun görülmeden geçilmeyeceği unutmamak gerekir. Yeni yazılarda tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.

Yazarın Diğer Yazıları