Mesut Koç

DEĞİŞMEYEN BATI ZİHNİYETİ

Mesut Koç

  • 7052

Yaz sıcakları yavaş yavaş ağırlığını hissettirmeye başladı. İmkânı olanların yaylalara gittiği ortamda sahilde kalan bizler Ramazan ayının manevi havası ile birlikte gönüllerimizin alabildiğince serinlemesini umuyoruz. Her Ramazan öncesi Müslümanların tadını kaçırmayı alışkanlık haline getiren ifsad-şer cephesi 2013’ü de boş geçmedi. Daha bir yıl öncesinde yapılmış olan ve sonuçlarını bir türlü hazmedemediği seçimleri yürürlükten kaldıran askeri darbe ile Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi görevden uzaklaştırdı. Demokrasi, demokrasi diye ağızlarını açtılar mı susmak bilmeyen uluslararası örgütler, kuruluşlar, devletler bir anda sessizliğe bürünüverdi. Aleni, silahlı bir darbe görevden uzaklaştırılan yönetime sahip çıkmak bir tarafa darbecileri kınayan açıklamalarını da henüz duyamadık. Aslında Mısır’da son yaşananlar bizim yabancısı olduğumuz bir şey değil. Ortada farklı isimlere sahip ülkeler olsa da kan, zulüm ve haksızlık hep İslam coğrafyasında. “Neden hep burada?” sorusunun cevabı ise oldukça basit. Şer cephesi; Müslümanlara bedelini ödemedikleri sahte güçler lütfederek, iyi oynayan işbirlikçiler yardımıyla gücüne güç katıyor. Kuvveti üstün tutan ve güçlüyü haklı gören bu zihniyet, gücün hakkı üstün tutan Müslümanlara geçmemesi için her şeyi yapıyor. Çoğunlukla da bunu ustalıkla başarıyor. Yetmiş iki parçaya ayrılmış İslam âleminin bir araya gelmemesi için yürütülen planları anlatmak için köşemiz yetmez. Milli Gazete’den Yusuf Ünlü, “Ortadoğu’ya Format Atılıyor” başlıklı yazısında şer cephesinin planlarını bir yönüyle özetlemiş. “Bugüne kadar demokrasi özellikle Ortadoğu’da dönemin formatı haline gelmişti. Bölgesel dizaynlar, ulusal savrulmalar, iktidar dönüşümleri hep demokrasi aracılığı ile sağlanıyordu. Kimi ülkelere format atılıyorken, kimilerine ise gerek görülmüyordu. Bugün görülüyor ki Batı’nın kendi zimmetinde olan demokrasi, bir süreliğine bölgede kural olmaktan ziyade istisnayı teşkil edecek gibi görünüyor. Batı istediğine demokrasiyi verip istediğinden alırken, diğer yandan onun yerine başka kaideleri geçici olarak faal hale getiriyor. Demokrasiyi Hak Etmek Bugünlerde Ortadoğu ile ilgili Batı’da çok ilginç şeyler konuşuluyor. İslam ülkelerinin her zaman iyiliğini isteyen Batı, bugüne kadar buralara demokrasi getirmeyi temel önceliği olarak görüyordu. Ama nedense bugünlerde aynı Batı, demokrasiyi kötüye kullandıklarından dolayı kimi ülkelerin demokrasiyi hak etmediğini düşünmeye başladı. Bu doğrultuda otokratik kimi yönetimlerin kendilerine olan sadakatlerinden dolayı daha tercih edilebilir olduğu ciddi ciddi söylenmeye başladı. Bu noktada Mısır darbesinin anlamı daha netlik kazanıyor. Halkın rızasını alarak gelen bir iktidarın birilerinin çıkarlarına ters davranması sindirilememişe benziyor. Yeni Kural Çatışma Arap Baharı protestoları ve iktidar devirmeleri sonrası büyük bir devrimin gerçekleştiği iddia edilen İslam ülkelerinde diğer yandan yıllardır uluslararası adaletsiz düzene karşı insanların içlerinde biriktirdiği öfkeyi ulusal düzeyde patlamalarla sindirivermişlerdi. Devrimin gerçekleştiği tüm ülkelerde insanlar eski düzenin ortadan kaldırıldığını düşünüyor ama uluslararası sistemde en ufak bir değişiklik meydana gelmiyordu. Bir bakıma sistemin sahipleri arzu ettikleri kadar devrime izin veriyorlardı. Mısır’daki son gelişmeler de bu gidişatı onaylar cinsten gelişmelerdi. İyi-kötü bir şekilde halkın meşru yollarla rızasını kazanmış bir yönetimin yol haritasından rahatsız olanlar bu kadar devrimin yeterli olduğuna kanaat getiriverdiler. Artık yeni plan demokrasi hedeflerini dillerden düşürmeden devrim sonrası ortaya çıkan aktörler arası bir çatışma ortamı oluşturmak. Suriye’nin durumu ortada, Libya’da aşiretler arası çatışmalar devam ediyor, şimdi Mısır da iç savaş yolunda emin adımlarla ilerliyor. Batı’da Eksen Kayması Batı’nın bu bölge üzerinde eskiden beri vazgeçmeden oynadığı bir oyunu vardır. Bölge üzerinde var olan aktörlerden bazen birini bazen diğerini destekleyerek sırasıyla farklı aktörler aracılığıyla politikalarının devamlılığını sağlar. Örnek verelim 1999’da Medeniyetler Arası Diyalog projesi Hatemi’nin liderliğindeki İran’a verilmişti. İran Batı’nın önemli müttefiki iken, Türkiye bölgenin Batı için ötekisiydi. 2005’te ise Medeniyetler İttifakı projesi Türkiye’ye verilerek aynı politikalar bu yeni aktör üzerinden bölgede hâkim kılınıyordu. Bugün aynı gözlemi Arap Baharı sonrası ortaya çıkan aktörler için de yapabiliriz. Bu süreçte ortaya çıkan unsurlar artık Batı’nın çıkarlarına pek uygun görünmüyor. Bu sebeple de Batı yıllarca bizi suçladığı eksen kayması anlayışını politikalarının merkezine koyuyor. Yani yeni politika söz dinlemeyenlerin saf dışı bırakılacağı hayli pragmatik bir politika. Bu doğrultuda mesajı alması gerekenler de açıktır. Yoksa konumlarını kaybedebilirler. Bütün bunlar bizlere şunu gösterdi ki, Graham Fuller gibi ihtiyaca göre eser ortaya çıkaran kişilerin geçtiğimiz senelerde dillendirdikleri özellikle ABD’nin odağını Ortadoğu’dan Asya-Pasifik’e kaydırdığı, dolayısıyla da ABD için yeni tehdidin Çin olacağı ve sonuç olarak da İslam Dünyası ile iyi geçineceği teorileri hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Hedef kendi sermayeleriyle ortaya çıkardıkları Çin falan değil. Hedef hâlâ İslam ülkeleri. İslam ülkelerinin tek tek kazanmış oldukları başarılardan rahatsızlıkları devam etmekteyken, kendi aralarında eyleme girmeleri ihtimali konusunda ise çılgına dönmektedirler. Herhalde son günlerde yaşadığımız gelişmeler tam da işin bu boyutu ile alakalı.” Şer cephesi kıyamete kadar elinden geleni yapacak. Önemli olan bizim nerde olduğumuzdur. Haklının yanında mıyız yoksa güçlünün yanında mı? Hangisi kolaydır, hangisi zordur? Bu soruları “ama”sız cevaplandırabiliyorsanız sorun yok. Haftaya tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, mutlu ve huzurlu kalın, hoşcakalın.

Yazarın Diğer Yazıları