Mesut Koç

BİR ELÇİ VE HAZRETİ ÖMER

Mesut Koç

  • 3663

Mesnevi’yi bilirsiniz. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Türk ve dünya edebiyatının önemli ve tanınmış eseri. Hikâyeler ile anlatılmış hayat dersleri, her biri yaşanmış ve tekrarları yaşanabilecek. Günümüz Türkçesi ile yayınlanmış birçok versiyonu var. Okuma kitaplarınız arasında olmazsa olmaz denilecek nitelikte. Gelin bugün Mesnevi’den bir hikâyeyi birlikte okuyalım. Bizans imparatoru, Hz. Ömer'e bir elçi göndermişti. Elçi, uzak çölleri aşarak Medine'ye kadar geldi. Ahaliye: "Halifenin sarayı nerede?" diye sordu. "Gösterin ki, atımı, eşya mı oraya bırakayım." Halk: "Onun sarayı yok." dediler. "Her ne kadar müminlerin emiri ise de, onun yoksullar gibi sadece bir kulübesi var." Bunu duyan elçi hayrete kapıldı, Hz. Ömer'i görme arzusu arttı. Onu aramaya başladı: "Dünyada böyle adam olur mu?" diyordu. Bir bedevî karısı onun yabancı olduğunu gördü. Hz. Ömer'i aradığını anladı: "Ömer, işte şurada, şu hurma ağacının altında." dedi. Hz. Ömer hurma ağacının dibinde, yapayalnız, gölgede uyuyordu. Elçi gelip biraz uzakta durdu. Hz. Ömer'i görünce onu bir titreme tuttu. Gönlünde Hz. Ömer'e karşı hem korku hem de muhabbet vardı. Kendi kendine: "Ben ki nice krallar, imparatorlar gördüm, yakınlarında bulundum. Onlardan ne korkar ne de ürkerdim. Fakat bu adamın heybeti, yüreğimi ağzıma getirdi. Aslan ve kaplanların yaşadığı ormanlara daldım, pek çok savaşta bulundum, nice yaralar aldım, fakat korku nedir bilmedim. Şimdi ise silahsız, kuru yerde yatan şu adamdan korkuya kapıldım. Bu heybet ondan değil, Allah'tan." Elçi bu düşünceler içinde hürmetle ellerini bağlayıp bekledi. Bir süre sonra Hz. Ömer uyandı. Elçi ona saygıyla selâm verdi. Hz. Ömer onun selâmını alıp yanına çağırdı, karşısına oturttu, sakinleştirdi. Hz. Ömer elçiye de er verdi, onunla sohbet etti. Elçi: "Ey mü'minlerin emiri!" dedi. "Ruh yücelerden yere nasıl indi? Hiçbir şeyle kayıtlanmış olmayan can kuşu kafese nasıl girdi?" Hz. Ömer: "Hak Teâlâ cisme bir âyet okudu, can oldu. Güneşe bir şey söyledi, parladı. Allah yokluğa bir şey söyleyince varlık hâline gelir, coşmaya başlar. Ekmek, sofrada dururken cansızdır, fakat insan vücudunda ruh kesilir." Hz. Ömer'i dinleyen elçinin gönlünde bir aydınlık meydana geldi. Hikmete erişip faydalanmak için sordu: "O saf suyun bulanık toprakta hapsedilmesinin hikmeti nedir? Niçin saf can cisimle mukayyet olmuş?" Hz. Ömer: "Mâna harflerde hapsedilmiştir. Mânanın kelimelerle söylenmesinde yüz binlerce fayda vardır. Bu faydaların her biri, ruhun cesede girmesindeki faydanın yanında önemsizdir. Mânayı söze sığdırmaya çalışmak, onu hapsetmektir. Sözün faydası yoksa söyleme!" Elçi, bu açıklamalarla aradığını buldu, aklında ne elçilik kaldı, ne de getirdiği haber! Elçi iken, sultan oldu. Buradaki mesaja gelince; “insanlara değer kazandıran makamlar, mevkiler değildir. Tam tersine makamlara itibar kazandıran insanlardır. İnsanların itibarları değerleri yoksa makamların kendi başlarına bir değerleri olmaz. Ve de hikmet nerede bulunursa, oradan alınmalıdır.” Yeni yazılarda buluşuncaya kadar sağlıklı ve huzurlu kalın, hoşcakalın.

Yazarın Diğer Yazıları