Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)

VAKIF ALLAH İÇİN ADAMAK.

Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)

  • 1379

İslâm medeniyetinin simgelerinden olan vakıflar, Hz. Muhammed (s.a.v) döneminden itibaren tarih boyunca İslâm toplumlarında büyük hizmetler ifa etmiştir. Vakıf; bir malı, ebediyen, Allah’ın mülkü olmak üzere, umumun menfaatine tahsis etmektir. Vakfedilen bir mal onu vakfedenin iradesini yansıtan vakıf senedindeki şartlara göre kullanılabilir. 
Kesintisiz hayrın kurumlaşmış şekli olan vakfın kaynağı Kur’an ve sünnettir. Kur’an-ı Kerim’de: "Sevdiğiniz şeylerden (Allah için) harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir” (Al-i İmran, 3/92) buyrulur. 
Peygamber Efendimiz de: "Bir insan ölünce şu üç şey hariç amel defteri kapanır: Sadaka-i cariye (faydası kesintisiz olan sadaka), faydalı ilim ve kişinin ardından kendisine dua edecek hayırlı evlat” (Müslim, Vasiyye, 14) buyurarak ölümden sonra da sevap kazandıracak vakıflar kurulmasını teşvik etmiştir. Bu itibarla vakıf, Allah yolunda fedakârlığın, milletini ve memleketini sevmenin, ahirete inanmanın ve cömert olmanın alametlerinden biridir. 
Her konuda olduğu gibi vakıf konusunda da bize örnek olan Peygamber Efendimiz, kendisine ait hurmalıkları vakfetmiştir. İlk nesil müslimanlar başta olmak üzere, tarih boyunca asil milletimiz de Efendimizi örnek alarak, çok sayıda vakıf kurmuştur. Ecdadımızın kurduğu vakıflar asırlarca hem halkın dinî ve dünyevî ihtiyaçlarını karşılamış hem de bulundukları beldelerde İslâm’ın mührü olmuşlardır. 
Müslüman Türk Milleti gittiği her yerde ve bulundukları beldede, içerisinde eğitim ve sosyal faaliyetlerin de yapılabileceği, dinini ve kültürünü yaşayabileceği dernekler, camiler ve vakıflar kurmuşlardır. 
İnsanlar ve hatta canlılar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve tamiratına yardımcı olanlarla beraber bu vakıflara sahip çıkıp yaşatanlar dahi; hayatlarında olduğu gibi, vefatlarından sonra da sevap kazanmaya devam edeceklerdir. 
Öncelikle bize düşen görev; atalarımızın bizlere miras bıraktığı vakıf eserlerini korumalı, hatta onlara yenilerini ilave etmeliyiz. Medeniyet tarihimizde önemli yere sahip olan vakıf geleneğini bizler de devam ettirerek hayırlarımızı ebedileştirmeliyiz. 
Vakıflarımızı senetlerinde kaydedilen şartlara göre kullanıp korumalıyız. Unutmayalım ki bu, Rabbimize, ecdadımıza ve neslimize karşı görevimizdir. 
Vakfiyelerde bu şartlara uymayanlar hakkında vakıf sahibinin bedduası yer alır. Kanun-ı Sultan Süleyman’ın vakfiyesinde şu ifadeler yer almaktadır. 
“…Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, feshedilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikap etmiş olur. Böylece günahkârlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Mâlik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun…”
Aynı vakfiyede vakfın esaslarına riayet edenlere ise şöyle dua edilmiştir: 
"Her kimse ki; vakıflarımın bekasına özen gösterirse ve gelirlerinin artırılmasına itina ederse, bağışlayıcı olan Allah Teâlâ'nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükâfatı sayılamayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve esirgesin”
Bu vesileyle, Fethiye Müftülüğümüzün ve Türkiye Diyanet Vakfı Fethiye Şubemizin, dini ve hayri hizmetlerinde maddi ve manevi yardımlarını esirgemeyen hayır ehli kardeşlerimize sağlık dileklerimi ve şükranlarımızı arz ediyor, vefat edenlere Yüce Allah”tan rahmet niyaz ediyorum.
“Yeryüzünde iyilik egemen oluncaya kadar…” Rabbim, rızasına uygun işlerde bizleri memur eylesin. Amin.
 

Yazarın Diğer Yazıları