Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)

Sonsuz hayata açılan kapı…

Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)

  • 1837

Ağızların tadını kaçıran ölüm, yeryüzüne gelmiş olan her canlının kaçınılmaz sonudur.             
İstekli ya da isteksiz, bilinçli ya da bilinçsiz, hazırlıklı ya da hazırlıksız, bazen hayatının baharında, iki hayırdan birini ver Allahım! diyecek kadar uzatmalı sonlarda... Ölümün kaçınılmaz son olduğunu hepimiz biliriz. Fakat ölüm için gösterdiğimiz tepki biçimleri farklıdır. Bazılarımız yaşarken bu bilinen sonu hatırlamamayı tercih ederiz. Ölümle oynanan bu kaçış oyununda, kaçışımız aslında kaybedişimizdir. O yüzden Kerim kitabımız, bu gerçekle yüzleşmemiz için: “De ki; Kaçıp durduğunuz ölüm muhakkak sizi bulacaktır.” (Cuma, 62/8) ”Nerede olursanız olun, sağlam ve güçlendirilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.”(Nisa, 4/78) ”Her canlı ölümü tadacaktır.” (Ali İmran, 3/185) gibi ayetlerle bizleri düşünmeye ve hayatı anlamlandırmaya davet etmektedir. Allah Resulü (s.a.v.) de ”Lezzetleri yok edeni (yani ölümü) çok hatırlayın.”( Nesai, Cenaiz 3) buyurmaktadır. 
Ölümün bu dünyadan görünen yüzü hoş değildir.  
Ama ölüm ötesi için bilebileceğimiz Allah (c.c.) ve onun elçisinin bize bildirdikleridir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)  ölüme karşı takınılan tavırla alakalı olarak: ”Her kim Allah’a kavuşmayı dilerse Allah da ona kavuşmayı diler ve her kim Allah’a kavuşmayı hoş görmezse Allah da ona kavuşmayı hoş görmez.” buyurunca Aişe (r.a.h) validemiz pek çoğumuzun aklından geçen şu sözü söyler “Ya Resulallah! Bizler elbette ölümden hoşlanmayız!” Onun bu endişesi üzerine Allah Resulü ”Bu sizin anladığınız manada değildir. Mümine ölüm gelince Allah’ın hoşnutluğunu ve ikramı kendisine müjdelenir.(Bu müjde üzerine) artık mümine ölümden daha sevimli bir şey olamaz. O anda mümin Allah’a kavuşmayı, Allah da mümin kuluna kavuşmayı ister. Kâfire ölüm geldiğinde ise Allah’ın azabı ve cezası kendisine bildirilir. O anda kafire ölümden daha fena gelen bir hal olamaz. O anda kafir Allah’a kavuşmaktan, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”  (Buhari, Rikak 41) buyurur.
Hüzün var lakin isyan yok.
En yakınlarının, daha kendisi dünyaya gelmeden başlayan ahiret göçü; annesinden, dedesinden, amcasından, eşinden, üç kızından sonra oğlu İbrahim’e gelince Allah Resulü gözyaşı döker. Ağlaması karşısında, ”Sen de mi Ya Resulallah“ diye şaşkınlığını ifade eden Abdurrahman b. Avf’a ”Ey İbn Avf, bu merhamettir. Göz ağlar, kalp üzülür. Biz ise sadece Rabbimizin razı olacağı sözü söyleriz, Eğer ölüm doğru bir vaat, herkes için geçerli bir gerçek olmasaydı ve arkada kalan önde gidene hiç kavuşamayacak olsaydı Ey İbrahim, biz şu anda duyduğumuzdan çok daha büyük bir üzüntü çekecektik. Biz gerçekten senin için çok hüzünlüyüz” (İbn Mace, Cenaiz 53) buyurur.
İnsan neden ölümden hoşlanamaz, ölümü göz ardı edip yüzleşmek istemez? 
Dünyaya olan aşırı sevgi, ahiretin unutulup hazırlık yapılmaması, ebedi olma arzusu, günahlara dalıp hakikati görememe gibi birçok sebep ölümden kaçma nedeni olabilir. Ama ne kadar kaçarsak kaçalım “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir.” (Ali İmran, 3/185) gerçeği peşimizi bırakmaz.
Gececi dünya hayatı mı? Ebedi cennet yurdumu?
Allah Resulü’nün de bu konudaki uyarısı ağırdır. ”Gaflete dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi unutan kul ne bedbahttır! Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır!”(Tirmizi, Sıfatu’l Kıyame 17) Müminlerin en akıllılarını, Ölümü en çok hatırlayanlar ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananlar olarak açıklayan sevgili peygamberimiz, ölümün ani gelişi konusunda da sık sık müminleri uyarmıştır.
Yunus öldü diye salâ verirler, ölen hayvan imiş âşıklar ölmez.
Ölümü daima göz önünde bulunduran ve yaşadığı hayatın her anının sorumluluğunu hissedenler için ölüm beklenen bir misafir gibidir. Allah Resulü ”Yüce Dost’a giderken dişlerini misvaklamayı (fırçalamayı) ihmal etmemiş, Selman-ı Farisi ölümü karşılarken kokular sürünmüş, Mevlana ölümü ”Şeb-i Arus“ (düğün gecesi) diye isimlendirmiştir. Ölüm, Rabbini tanıyıp seven ve itaat eden bir kul için “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarımın arasına katıl ve cennetime gir.” (Fecr, 89/27-30) çağrısıdır. Allah’ın rızasını kazananlar, “Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır.” (Beyyine, 98/8) müjdesine muhataptır. (Sultan Oktay)
Ölümü yüce Rabbimizin bize bildirdiği gibi anlayıp dünyaya ve ahirete Allah Resulü’nün gösterdiği pencereden bakmayı bilenler için ölüm Necip Fazıl’ın dediği gibidir:
Ölüm güzel şey, 
Budur perde arkasından haber..
Hiç güzel olmasaydı,
Ölür müydü Peygamber ?...
 

Yazarın Diğer Yazıları