RAMAZAN GÖNÜL İNCİTMEDEN İNFAK ZAMANI
Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)
- 712
Yüce Alllah’a kulluğun eda edilmesi kadar, nasıl edâ edildiği de son derece mühimdir. Zîrâ ibadet ve davranışlarda edebe uygunluk, Hakk’ın rızâ ve sevgisine ulaşmanın başta gelen şartlarındandır. Bu sebepledir ki şart ve adabına uymadan, baştan savma yapılan bilinçsiz ibadetlerin mükafatı ortadan kalkar, sahibine sadece faydasız bir yorgunluk kalır. Nitekim bir hadîs-i şerîfinde Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur: “Nice oruç tutanlar vardır ki, oruçlarından kendilerine kalan, kuru bir açlıktan başka bir şey değildir! Geceleri nice namaz kılanlar olur ki, namazlarından kendilerine kalan, yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)
İnfak ve infak adabından bahseden ayet-i kerimelerde Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.” (Bakara 2/262)
“İyi sayılan bir söz ve bir bağışlama, arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halimdir.” (Bakara 2/263)
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak halde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz ve Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez.” (Bakara 2/264)
İnfakı, ikramı ve ihsanı başa kakmak, sadece yapılan hayrın boşa gitmesiyle kalmaz, Allâh’ın gazabını da çeker. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) bir defasında arka arkaya tam üç kez:
“–Üç kişi vardır ki, kıyâmet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” buyurdular. Ebû Zer (ra) :
“–Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrana uğrasınlar! Kimlerdir bunlar yâ Rasûlallâh?” diye sordu. Efendimiz (sav): “Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula) sürüyen, yalan yeminle malını pazarlayan ve verdiğini başa kakan!” buyurdular. (Müslim, Îman, 171)
Mali yardımın, infak ve sadakanın Allah rızası için yapılmış olmasının kesin işareti, yardım yapılan kimseden hiçbir menfaat beklememek, onu yardım sebebiyle minnet altında tutmamak, incitmemek, hiç böyle bir şey olmamış gibi davranmaktır. Büyük ecri bu şekilde verenler alacak, korku ve üzüntüden kurtulma saadeti de bunların olacaktır.
Vâhidî’nin rivayetine göre 262. âyet Hz. Osman ve Abdurrahman b. Avf’ın, Tebük Seferi öncesinde orduya yaptıkları yardım vesilesiyle gelmiştir. Bu iki büyük sahâbîden birincisi savaş araç ve gereçleri olmayan bütün gazilerin bu ihtiyaçlarını karşılamış, ikincisi de servetinin yarısını bağışlamıştır (Esbâbü’n-nüzûl, s. 61).
Kendisine sadaka verilecek kişiye karşı takınılacak tavır bir şekilde onu incitecekse bunu vermek yerine uygun sözler söylemek ve ihtiyacını arz eden kişiyi hoş görmek, durumunu başkalarına duyurmamak manevi sonuç, ecir ve ahlâkî davranış olarak tercih edilmektedir.
İnsanları, sadaka ve mali yardım yüzünden minnet altında bırakmaya ve incitmeye kalkışanların bu davranışı, Allah’a ve ahirete iman etmeyen, başkalarına gösteriş olsun diye veya kişiden menfaat beklediği için harcama yapan kimselerin davranışlarına benzetilmiş, bunun da semere ve sonucu kaya misaliyle anlatılmıştır. Yalçın ve pürüzsüz bir kayanın üzerindeki toprak şiddetli yağmur aldığında sıyrılıp yere inmekte, düz yerlerdeki toprağa bereket getiren yağmur bu kayada toprağı yok etmektedir. Sadaka da böyledir; Allah rızası için verildiği ve karşılığında bir menfaat beklenmediği, ihtiyaç sahibi incitilmediği takdirde harcayana bereket ve ecir getirir, aksi halde verilen boşa gider, hem maldan olunur hem de sevaptan mahrum kalınır.
İncitmemek, incinmemek ve yaraları sarmak temennisiyle... (DİB Kur’an Yolu Tefsiri’nden istifade edilmiştir.)