Namaz dirilişe çağrıdır!
Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)
- 801
Kıymetli okuyucular, bu yazımda Allah’a yönelişinin en somut göstergelerinden biri olan ibadetten bahsedeceğim.
Namaz, vahyin bütün süreçlerinde yer alan ve her peygamberin davet ettiği ortak bir ibadettir. Peygamberler, bu nadide ibadetle ümmetlerine örnek olmuştur. “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle.” (İbrahim, 14/40) yakarışıyla İbrahim Halilullah’ın Rabbine niyazıdır namaz. “Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl!” (Lokman,31/17) diyen Lokman (a.s)’ın hikmetli sözünde müşfik bir babanın evladına nasihatidir namaz. “Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.” (Taha, 20/14) ilahi emrine muhatap olan Musa (a.s) için Allah’ı anmak ve O’na kul olmaktır namaz. “Nerede olursam olayım yaşadığım sürece Allah bana namazı emretti.” (Meryem, 19/31) diyen İsa (a.s)’ın vazgeçilmezidir namaz. Yüce Kitabımızın, “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am, 6/162) ayetiyle Efendimiz (s.a.v)’in şahsında tüm müminlerden istenen ihlas, samimiyet, Allah’a adanmışlık ve teslimiyetin bir nişanesidir namaz.
Kimler kurtuluşa ermiştir?
Mü’minun Suresi’nin ilk ayetlerinde Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Müminler kurtuluşa ermiştir; onlar, namazlarını huşu içerisinde kılarlar; anlamsız, yararsız şeylerden uzak dururlar; zekâtı verirler; iffetlerini korurlar… Emanetlerine ve ahitlerine sadakat gösterirler; namazlarına titizlikle devam ederler. İşte onlar, ebedi kalacakları Firdevs cennetlerine varis olanlardır.”
Okuduğum ise Peygamberimiz (s.a.v) de bir hadis-i şeriflerinde şu müjdeyi verir: “Her kim beş vakit namazı, Allah rızası ve ibadet bilinciyle rükûları, secdeleri, abdest ve vakitlerine riayet ederek kılarsa cennete girer.” (İbn Hanbel,IV, 266)
Namaz, Allah’a teşekkürün en güzel ifadesidir.
Günde beş defa Rabbimizin huzuruna ayrı bir heyecan ve muhabbetle çıkar, O’ndan namaz vasıtasıyla yardım isteriz. Namazla arınır, tazelenir ve güçleniriz. Biliriz ki; en hayırlı amellerimizden birisi, vaktinde kıldığımız namazımızdır. Ve namazımız, bizleri her türlü kötülük ve günahtan koruyan kalkanımızdır. Yine biliriz ki; ahirette ilk sualimiz namazımızdan olacaktır. Bu yüzden, Kerim Kitabımızın pek çok ayetinde övülen “namaz ehlinden olmak” için gayret gösteririz. Riya ve gafletten alıkoymayan, kötülüklere karşı bize kalkan olmayan namazdan Allah’a sığınırız.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), namazı “gözünün nuru”, “cennetin anahtarı” olarak nitelendirmiştir. Namaz, her daim onun hayatının merkezinde yer almıştır. O, ruhunu teslim ederken dahi ümmetine namazı vasiyet etmiştir. Öyleyse bizler, onun bu vasiyetini tekrar tekrar hatırlayarak ibadet hayatımızı şöyle bir gözden geçirelim.
Kendimize şu soruları bir soralım.
Namazımız, bizim gözümüzün nuru mu? Hakikaten Yüce Rabbimize bizi bağlayan miracımız mı? Namazımız, yaratılışımızdaki hikmet ve amacı bize hatırlatan bir zikir mi? Dünyanın türlü çıkmazlarında, buhranlarımızda bir sığınağımız mı namazımız? Namazımız, gündelik hayatta bir şekilde kirlenen, yıpranan ruhumuz için bir arınma ve durulma vesilesi mi? Namaz, hayatımızın kalbinde mi? Kalbimiz namazda mı? Yokluğunda namaza derinden bir özlem duyup, varlığında namazla hasret giderebiliyor muyuz? Meşru bir mazeretimiz olmaksızın ertelediğimiz, ihmal ettiğimiz, terk ettiğimiz namazımız yüreğimizde bir sızı, bir pişmanlık oluşturuyor mu? Bizim namazı, namazın bizi terk etmesinden endişeleniyor muyuz?
Namaz bizim ahlakımızı da güzelleştirmeli.
Unutmayalım ki; namazlarımız kurtuluşumuzdur. Yeter ki bizler, namazı Rabbimizin emrettiği, Efendimiz (s.a.s)’in öğrettiği şekilde eda edelim. Namazın ruhuyla dirilelim, ruhlarımızı namazla yüceltelim. Camilerimizi, evlerimizi, gönül sarayımızı namazlarımızla mamur kılalım. Evlerimiz harabe olmasın, yuvalarımız garip kalmasın.
Yazımızı Nur Suresi’nin 37. Ayetiyle bitirelim. “Öyle müminler vardır ki, onları ne ticaret, ne alışveriş Allah’ı anmaktan, namazı hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz.”
(Diyanet İşleri Başkanlığı hutbelerinden istifade edilmiştir.)