Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)

İbâdetsizlik, Deizmi ve Ateizmi  besliyor

Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)

  • 1609

 
“Din samimiyettir. İbadetler samimiyetin göstergesidir.
Bu samimiyetin birinci önceliği Allah’a karşı samimi olmaktır. Allah’a karşı samimi olmak; kişinin zorunluluk icabı değil de kendinden bir yönelişle O’nun koyduğu düzene, emir ve yasaklarına uyması demektir. Örneğin kişi, kış ve yaz aylarında hava şartlarının zorlamasıyla kalın veya ince elbise giyer ve bir takım hastalıklardan korunur. Aynı davranışı kişi, “bu beden bana Allah’ın bir emanetidir. Emaneti korumam gerekir, bu da Allah’ın kainata koyduğu kurallara uymakla olur. Öyleyse kabiatta var olan şartlara uymam, aslında Allah’ın rızasına göre hareket etmem demektir.” Buna Allah’ın kainata koyduğu kanunlara uygun yaşamak denir. Kısaca ifade edcek olursak; niyetler âdetleri ibâdet yapar.
Diğer yandan Yüce Allah, koyduğu düzenin ve verdiği nimetlerin kıymetinin bilinip bilinmediğini ödevle sınamak ister. Bu ödevler sadece kulun kulluğunu ölçmek içindir. Başka bir ifadeyle kulun Allah’a karşı samimiyetinin testten geçirilmesidir. Öyleyse insanlar samimi bir şekilde dini sadece Allah’a has kılarak inanır ve güzel işler yaparsa imtihanın başarıyla tamamlamış olurlar.


SAMİMİYET EKSİKLİĞİ, İBADETSİZLİĞE GÖTÜRÜR
Gerçekte inandıkları ve bunu sözlü olarak dile getirdikleri halde bir kısım insan, hayatlarına inançlarını yansıtamazlar. Bunun bir çok nedeni olabilir. İhmal, boş verme, görmezden gelme... Bunlar insanların tembellik ve kayıtsızlığından ileri gelir. İnancı yeterince kalbinde yer etmemiş olan insan, erteleme yoluna gider. İhmal dediğimiz işte bu, inancın gereğinin yerine getirilmesinin ertelenmesidir. Bu hal insanda yerleşince umursamazlığa dönüşür. Sonunda inancını görmezden gelme, hatırlatacak kişilerden ve yerlerden uzak durma psikolojisi insanı kaplar. Bütün bunlar insanın Allah’a karşı samimiyetindeki eksiklikten ileri gelmektedir. Bu samimiyet eksikliği zaman içinde inançlarda aşınmaya yol açar. Fakat bu kasıtlı bir tercih olmadığından mazur görülebilir. En azından böylesi bir hal içinde olan kişiye inançsız denemez. 
Eskiler “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” demişlerdir. İbadetten uzak duran insan gözden kaybolmuş veya Allah (cc) ile irtibatını zayıflatmış demektir. Bu uzaklaşmanın bilinçli bir tercihe dönüşmesi ise kronik inançsızlığın başlangıcı anlamına gelir.


BİLİNÇLİ İBADETSİZLİK DEİZMİN BAŞLANGICIDIR 
Tarihten günümüze bazı insanların, inandığı halde inanmamış gibi yaşamayı arzuladıkları  bir gerçektir. Modern zamanlar bu durumun en çok görüldüğü ve yaşandığı bir dönemin adıdır. Bugünün insanı ise özellikle ibadetlerin modern hayat içinde yerine getirilmesinin zorluğunu dile getirmekte, hatta açıkça “ibadetsiz bir din olması” arzusunu dışa vurmaktadır. Çünkü onlara göre ibadetler hayatı kısıtlamakta, gündüz çalışmayı ve gece eğlenmeyi bölmektedir. Dolayısıyla onlara göre ibadet, özgürlük için bir tehlike ve tehdit unsuru olmaktadır.
Bu kişiler her ne kadar Allah’a ve dine inandıklarına sözlü olarak dile getirseler de ibadetleri yerine getirmek söz konusu olduğunda tercihlerini aksi yönde kullanmaktadırlar. Namaz kılmayı, iş kaybı veya iş akışını aksatıcı bulurken oruç tutmanın, verimliliği azalttığını düşünürler. Zekâtı ise bazı insanlara haksız ve emeksiz kazanç sağlama yolu olarak görürler. Onlara göre namaz kılmak, boş vakitleri değerlendirmektir. Çünkü eskiden insanlar günümüzdeki kadar yoğun çalışmıyorlardı. Zamanın değişmesi dinin değişmesini beraberinde getirir. Modern hayat yenilik demektir. Eskiler ve eski alışkanlıklar geride kalmalı ve terk edilmelidir. Örneklerdeki bu düşünce biçimi bilinçli ve kasıtlı bir tercih olması dolayısıyla inançsızlığa doğru bir kayışın göstergesidir. Çünkü din,  inanç ve ibadet olarak bölünme ve parçalanma kabul etmez. 
Hak olsun batıl olsun, dünya tarihinde ibadet yönü bulunmayan bir din bulmak mümkün değildir. Her dinin mutlaka ibadetleri vardır. Kâinata ve insana karışmayan bir tanrı inancını öneren “deist” din anlayışının kısa zevklere cevap vermesinin ötesinde uzun ömürlü olması beklenemez. Zaten vahiysiz, peygambersiz ve kitapsız bir dini insanların kabul etmesi ve sürdürmesi mümkün olamaz.


DİZMİN SON DURAĞI ATEİZMDİR 
İbadetin terkinin zaman içinde ibadetsiz bir din anlayışına götürmesi, insanın inancına karşı daha umursamaz bir tavır almasına yol açması kaçınılmazdır. Her ne kadar bir tanrıya inandığını söylese bile bu tanrının İslam’ın veya müesses dinlerin Tanrısı olmadığı açıktır. Bu anlayışta hiç bir işe karışmayan, köşesine çekilmiş, modern zamanların deyimi ile “emekliğe ayrılmış bir tanrı” anlayışı söz konusudur. Bu tanrıyı kendi zihinlerinde yarattılar sonra da ölüm fermanını yazdılar.”* Ateizmi (tanrıtanımaz) ilan edip, nefislerini “ilah” edindiler. 
İnançla, ibadetle, salih amelle (güzel ve güzelleştiren fiillerle) ve sağlıcakla kalın. Allah’a emanet olun.
* Pror. Dr.Cağfer KARADAŞ (Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi)
 

Yazarın Diğer Yazıları