Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)

ARANAN, VEFA – SADAKAT

Kamil Oktay (Fethiye Müftüsü)

  • 1528

Peygamberimiz (sav), henüz dünyayı teşrif etmeden babasını, küçük yaşta annesini ve nihayet 8 yaşlarında dedesini kaybetmişti. Bunun üzerine onu amcası yanına almış, yengesi Fâtıma, sevgili yeğenini özenle büyütmüştü. Ondan merhamet ve şefkatini hiç esirgememişti. Ona yetimliğini hissettirmemek için gayret etmişti. Efendimiz, vefa timsali yengesini kaybedince, “Annem öldü” diyerek üzüntüsünü dile getirmişti. Gömleğini üzerine örtmüş ve onu bizzat kabre indirmişti. Kendisini meraklı gözlerle takip eden ashâbı, bu özel ilginin sebebini sordu. Rahmet Elçisinin dilinden vefakârlık ve kadirşinaslığını yansıtan şu sözler döküldü: “O, adeta benim anamdı. Kendi çocuklarından önce benim karnımı doyurur, benimle ilgilenirdi.” ( İbn Abdilberr, el-İstiâb. 1/369)
Bizler, vefakâr olmanın, mümince bir duruş olduğunu Allah Resulünden öğrendik. 
O, kendisine yapılan iyiliği hiçbir zaman unutmaz, ona mutlaka mukabelede bulunurdu. O, bir vefa peygamberiydi. Peygamber Efendimiz bütün sevdiklerine karşı vefalı olmanın en nadide örneklerini sergiledi. Vefasızlık ve hayırsızlıkla anılmaktan kaçınmamız konusunda bizleri uyardı. “Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığını belirtecek bir sancağı olacaktır.” (Müslim, Cihâd 14.) buyurarak dostluğa sadık kalmamızı öğütledi.
Anne ve babamız vefayı en çok hak edenlerdendir.
Peygamberimiz (sav), anne-babaya karşı vefalı olmaya ayrı bir önem verdi. Çünkü onlar, evlatlarına yıllarca verdikleri emeğin karşılığında vefayı en çok hak edenlerimizdi. Şu olay, Efendimizin anne-babaya karşı vefa anlayışını bizlere gösterir:
Uzak diyarlarda peygamber aşkıyla yanıp tutuşan bir genç, günlerce süren yorucu bir yolculuğun ardından Medine’ye ulaşmıştı. Nihayet Efendimizin huzuruna çıktı ve adeta sevgisinin büyüklüğünü ifade etmek için “Anne-babamı ardımda gözü yaşlı bırakarak sana geldim Yâ Resûlallah.” dedi. Bunun üzerine Kutlu Nebi, gence şöyle buyurdu: “Anne-babanın yanına geri dön ve onları nasıl üzdüysen öylece sevindir!” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 31)
Vefa pazara kadar değil mezara kadar.
Peygamberimiz, eşlerin ve aile fertlerinin birbirlerine karşı daima vefakâr olması gerektiğini bizzat yaşantısıyla gösterdi. Sadakat timsali eşi Hatice Validemiz ebediyete irtihal edince Efendimiz, yüreğinde derin bir üzüntü hissetti. Hayatı boyunca Validemizi hayırla andı, gönlünden hiç çıkarmadı ve ona olan vefasını sıklıkla dile getirdi.
Peygamberimiz, ashabına, arkadaşlarına olan vefasını da en güzel şekilde yansıttı. Mekke’nin fethinden sonra Ensar, artık onun Medine’ye dönmeyeceği endişesine kapılmıştı. Bunun üzerine Efendimiz, şu sözlerle vefakâr dostlarını teselli etti: “Öyle bir şey yapmaktan Allah’a sığınırım. Ben sizin memleketinize hicret ettim. Hayatım da sizinle, ölümüm de sizinledir.” Müslim, Siyer, 86.) O bu sözüyle aslında vefanın, can bedenden çıkmadıkça var olması gerektiğini anlatıyordu.
Vefa zayıflayınca güven de zayıflıyor.
Ne hazindir ki, modern dünyanın gün be gün bireyselliğe mahkûm ettiği bizlerin vefa duyguları, ahde vefa anlayışı, sadakat ve samimiyeti de hızla yara alıyor. Yalnızlığa terk edilen anne-babalara, eşlere, çocuklara her geçen gün üzülerek şahit oluyoruz. Sözün insana bir sorumluluk yüklediği gerçeği göz ardı edilerek sadık kalınmayan nice söz ve yeminlerle ahde vefa duygusu zayıflıyor. Böylesi ulvi bir haslet zayıfladıkça insanların birbirlerine olan güveni sarsılıyor. Güven duygusu zedelendikçe de toplumsal huzur bozuluyor. Oysa Yüce Rabbimiz, Kerim Kitabımızda müminleri tanıtırken şöyle buyuruyor: “Onlar, emanetlerine ve verdikleri sözlere sadakat gösterirler.” (Müminûn, 23/8.)
Geliniz, Âlemlere Rahmet Peygamberimizin vefakârlığını, ahde vefasını, sadakatini kuşanalım. Anne-babamıza, eş ve çocuklarımıza, akrabalarımıza, kardeşlerimize karşı bir ömür boyu vefakâr olalım. Sözlerimize ve emanetlerimize sadık kalalım. Her daim hayırla yâd edilenlerden olmak için çabalayalım. Bizi millet yapan, bizi güçlü kılan değerlerimize ve birbirimize karşı vefasızlık ve ihanetle anılanlardan olmayalım. 
Geliniz, Resûl-i Ekrem (s.a.s) Efendimizin, ümmetine olan vefasına, vefalı bir ümmet olarak karşılık verelim. Allah’a emanet olun.
 

Yazarın Diğer Yazıları