Elif Öztürk / ELif'le İçsel Farkındalık

Nasıl Seviyorsun?

Elif Öztürk / ELif'le İçsel Farkındalık

  • 197

Sevgiyi kendi bilgileriyle deneyimlemiş kollara doğduk ve gözlerde var olan ilk duyguya yapıştık. Sevgi budur diye aklımızın bir köşesine mühürledik. Annemiz korkuyor muydu, tedirgin miydi, kaygılı mıydı? Biz bunları bilmiyorduk. Yüzü gülen, dünyanın en güzel kadınının gözleri her ne diyorsa biz buna “sevgi” dedik. Sorgusuz sualsiz kabul edip kalbimizin tacı ihsan eyledik.
Zaman geçti biz o kollara sığmaz olduk. Bedenimiz büyüdü. Aklımız büyüdü. Kalbimiz aynı kaldı. Hayatımıza giren ve bizimle olan herkesle sevgiyi aynı yaşadık. Aynı dile getirdik. Aynı deneyimledik. Bunları bilinçli yapmadık. Doğrusu böyleydi. Olması gereken buydu. Çünkü ilk nefes aldıktan sonra bunu öğrenmiştik. 
Yetişkinlik yaşlarına geldik ve gördük ki kapımızı ayrılıklar, terk edilmeler, yalnızlıklar çalıyor. Başını her yastığa koyduğunda “bunları hak edecek ne yaptım” diye sorarken buluyorsun kendini. Oysa çok sevmiştik, çok değer vermiştik, çok önemsemiştik değil mi? Peki o zaman yanlış olan ne? Canın acıyarak cevaplarını bulmaya çalışıyorsun. Bulamıyorsun. Kaybedilmiş oyunlara, var olan yenilgilere bakıp küsüyorsun. Kalbindeki acı ile baş tacı etmiş oldukların karşılaşıyorlar. Ev sahibi ile misafir duygular birbirlerini yabancı i lan ediyorlar. Kabul etmiyorlar. Kalbinde meydan savaşı çıkıyor. Bu duruma kayıtsız kalamıyorsun. bir yanda kaygı, tedirginlik ve korku duyguları hüküm sürüyor. Diğer yanda onun yerini almaya çalışan acı var. Sonra anılar bir anda zihnine üşüşüyor. Kalbinde nefes alan herkesi korkarak, tedirginlikle ve kaygılı sevmişsin. Kaybederim diye korkmuşsun. Kaybetmemek için istemediğin, kabul etmediğin ve sevmediğin şeyleri yapmışsın. Tüm yaptıklarını sevgi olarak kodlamışsın. En doğal yanıyla almadan vermiş, değerinden kaybetmişsin. Bildiğin ile sonuçlar arasındaki uçurum kafanı karıştırır. Bildiğinin en iyisini yapmıştın.  Ciğerlerine ilk aldığın nefes ile öyle öğrenmemiş miydin? Yanlış olan bu duygu muydu? Başlangıçta edindiğin doğruların yanlış mıydı? Yanlış olsaydı annen sana hep o nazarlar ile bakar mıydı? Annen yanlış yapar mıydı? Yapmazdı tabi ki. O en iyisini bilirdi. Onun doğruları en doğruydu. Öyleydi, gerçekten öyleydi. Zihninde aniden bir soru beliriyor. Cılız bir sesle “Öyleydiyse bunca acıyı neden yaşıyorum” diye kendine soruyorsun. Sisli düşüncelerin peşinde cevaplar geliyor ama sen ikna olmuyorsun. Bir başka soru can buluyor. Cevabından korkarak “annen de tüm bildiklerini annesinden öğrenmişse” diye soruyorsun. Aklın allak bullak. Kalbin karmakarışık. 
Gidenlerin ardından sen de çekip gidebilir misin? İnsan kendini terk edebilir mi? Kendini yalnız bırakabilir mi? Kalbinden “yazıklar” yükseliyor. “yazık geçen zamanıma yazık” diye başlayan cümleler diline dolanıyor.
Peki bundan sonra ne yapacaksın? “keşkeler, yazıklar” eşliğinde geçmişe tutunup acıyla mı yoğrulacaksın yoksa kendinden yepyeni bir sen mi doğuracaksın? Hangisi doğru, hangisi yanlış diye diye debelenip durmak mı yoksa yapmamış olduklarını deneyimlemek mi senin gerçeğin olacak? Evet yeni bilinmeyendir. Sonucunda hata da yapabilir, yeni yanlışlar doğurabilirsin. Peki kendi yanlışlarına ve/veya doğrularına kucak açmaya hazır mısın? Yeni ufuklara yelken açmaya cesaretin var mı? 
Herkes yaşadı bunları ve bir seçim yaptı. Anlayacağın olağan dışı bir durum yok burada. O yüzden bir düşün bunları. Bir beş dakika sırtını yasla ve düşün. Eminim ki çok iyi gelecek.
 

Yazarın Diğer Yazıları