Korkusuz Çocuk
Elif Öztürk / ELif'le İçsel Farkındalık
- 279
Bir kenarda bekliyorum. Beklemek ne zahmetli bir eylemdir. Herkes en kolay olanın hareketsizlik olduğunu sanır. Oysa yorucudur öylece durmak. Ne kadar zaman geçiyor böyle bilmiyorum. Bir göz kırpışı kadar ya da asırlar sürmüş olabilir. Zamanın bitimsiz deviniminde başka ruhlar gibi çekip gidenlere sitemler edebilirim ama yapmıyorum. Gidenlerin ardından yas tutmamayı çoktan öğrendim. Ne de olsa kendisini geride bırakanların bildik ıssızlığı her daim benimle. Kalabalıkların içinde bir başına olmayı, zihnimin tekinsiz sokaklarında dolaşmayı benden iyi kim bilebilir ki! Kayboluşların arkasından gelen bulunma veya anlaşılma, ihtiyacını kim bilebilir ki! Dokunma veya konuşma isteklerimi kim anlayabilir ki!
Kıpırtısız durağanlığımda göz ucuma gölgeler takılıyor. Varlığımım tezatlığında olabildiğine bir kalabalık dolanıyor. Buz tutmuş bedenim o an can bulmuşçasına çözülüyor. Bakışlarımı çeviriyorum ve karşımda beliren iskeleye dikiyorum. Demir atmış gemilerde tüm dikkatim. Ne zaman geldiler, bilmiyorum. hep mi buradalardı? Ne zaman gidecekler, bilmiyorum. Bağlanan ben miyim, onlar mı? Ben de onlarla gidebilir miyim? Her şeyi olduğu gibi bırakabilir miyim?
Bir adım atıyorum. Bir tane daha, bir tane daha. Uzaklar yakın olsun istiyorum. Uzağa düşen ben miyim, çocukluğumun korkusuzluğu mu? Gitmeliyim, biliyorum. Onlarla birlikte gitmeliyim.
Karar vermek de cesaret ister değil mi? Karar vermekle kalmayıp iskeleye geldim bile. Bir adım, bir adım daha derken işte buradayım. Bir fısıltı duyuyorum:
“yolda fırtına çıkabilir. Deniz hırçınlaşabilir. Uçsuz bucaksızlığın içinde geri dönemezsin.”
Bunları söyleyen kimdi? Sağıma soluma bakıyorum kimse yok. Bir ben bir de gölgeler var. O konuşana hiç düşünmeden kafa tutuyorum:
“Evet canım acıyabilir, gözlerim fersiz kalabilir, kulaklarım sese yoksunluk duyabilir biliyorum. Bilmekten çok hissediyorum. Kolay olmayacak, olmamalı. “Keşke” demek istemiyorum. Hayır bu sefer olmaz, olamaz. Bir pişmanlığı daha yaşanmamışlar heybesine ekleyemem.”
Dudaklarımdan dökülenlere inanamayarak onlara sabit nazarlarla bakıyorum. Şaşkınlığımı belli etmek istemiyorum. Ne kadar zamandır içinde kol geziyormuş bu duygular. Ben hissettiklerimle cebelleşirken bir ses duyuyorum:
“o zaman cesurların ülkesine hoş geldin. Artık sen de çocuk olabilmenin varsıllığına sahipsin. Tek derdimiz hayat denilen oyunda saklambaç oynamak. Tutkuyla kederi ebeliyoruz ve sonunu düşünmüyoruz.”
Kalbim bir kuş gibi çırpınmaya başladı. Bu gerçekti. Artık yola çıkıyorum. Yaşanmamışlıkların yarattığı sızının yerini iştahla sevinç alıyor. Hakkım olanların var olabilme ihtimalleri neşeyi çağırıyor.