Hayır Diyebilmek
Elif Öztürk / ELif'le İçsel Farkındalık
- 333
Gözlerimi kapattığımda kalbimin içini görebileceğimi düşlüyorum.
“Tüm çiziklerimi iyileştirmek mümkün mü? Can kırıklarıma dokunursam canım yanar mı? Yaralarım kanar mı? “
Kalbimin odalarında bu sorular kol gezerken sessiz kalamıyorum. Oturmuşum kalmışım öylece olduğum yere. Ne kadar zamandır buradayım? Aylar mı, yıllar mı? Bilmiyorum. Nefes almayı yaşamak sanırken neleri verdim bilmiyorum. Aslında biliyorum. Oturduğum yerden bakınca biliyorum. Belki de bildiğimi sanıyorum. Kim bilir.
“Geçmişe bakmak zor gelir. Bakmak dediysem yaşadıklarını anlatmaktan bahsetmiyorum. Nesnel bir biçimde söz etmekten bahsediyorum. Kendine dışarıdan bakabiliyor musun? Eğip bükmeden olduğu gibi anlatabiliyor musun?”
İçimdeki bir ses bir diğerine azarlarcasına soruyor. Diğeri hemen cevap veriyor:
“Kendine dışarıdan bakmak öyle kolay mı? Olanı etkileyen ne çok etmen var bilmez misin? Yaşanan her şey bir öncesinin sonucu değil midir?”
İçimdeki sesler içimi allak bullak ediyor. İlk konuşanın haklı olduğunu düşünürken ikincisini haksız bulamıyorum. Her ikisinin de söylediklerini yapmaya soyunuyorum. Başıma ne geleceğini düşünmeden an içerisinde başlamak istiyorum. Çünkü biliyorum, düşünürsem hevesim kaçacak, cesaretim kırılacak.
Derin bir nefes alıp başlıyorum. Şu ana kadar hep verdiklerime odaklanmışım. İlk kez bir şeyi isteyerek aldığımın ayırımına varıyorum. İçin burkulsa da vaz geçmiyorum. İçimdeki sesler homurdanmaya başlıyorlar. Hemen susturuyorum ve devam ediyorum. Önce en yüzeyde olan izlere dokunuyorum.
Kendimi istemediğim bir şeyi yapmak zorunda olarak buluyorum. Olay olduğu gibi canlanıyor karşımda. Kızgın, öfkeli birisi var orada. Hem bana benziyor hem benzemiyor. Haksızlık ettiğimi hissediyorum buradan oraya bakınca. Dışarıdan bakmak ne zormuş! Haksızlık yapıyorum. Çünkü yapmayı ben kabul ettim. Teklifi eden kişi “yapar mısın” diye sadece sordu. Haksızlık yapıyorum. Çünkü bunları kendime ben yaşattım. Hayır diyememek parmaklarımın arasında can buluyor.
İçimdeki seslerin vızıltısı bitmiyor. Kelimelerini bana ulaştırmayı sonunda başarıyorlar.
“Sevdiğin bir insanın ricasını kabul ettin. Ne var bunda?”
Bir diğeri hemen ona yetişiyor:
“Zaten sorun da bu ya! Sevdiklerinin her istediğini yapıyor ama kimse ona sormuyor. Ne istiyorsun demiyor. Sonunda yoruluyor, bıkıyor, üzülüyor…”
Sesin söyledikleri can kırıklarını kanatıyor. Kalbim acıyor. Hatırlamak incitiyor. Anıların ağırlığı mı yoran, şu an oluyor gibi hissetmek mi bilmiyorum. Yüreğin beli bükülüyor.
“Sevdikleri tarafından sevilmek , takdir görmek, beğenilmek için hep kabul ettiğini hiç düşündün mü?”
“Bu daha kötü ya. Başkaları bizi sevmeyecek diye her şeye “evet” demek facia! Senden canını isteseler yine kabul mü edeceksin?”
onlar didişirlerken ben bulduklarımı ne yapacağımı düşünüyordum. Bundan sonra ne olacaktı? Hayır demeyi öğrenebilecek miydim? Evet değişmek, mutlu bir insan olmayı istiyordum. Fark ettiklerimi gerçekleştirebilecek miydim?