Ekrem Özden (MYK Belgeli Koç)

Farklılıkların farkında mıyız?

Ekrem Özden (MYK Belgeli Koç)

  • 1406

Ocak ayının soğuk bir sabahında bir adam Washington DC metrosunda oturdu ve keman çalmaya başladı. Bach'ın altı parçasını 45 dakika çaldı. İşe gidiş zamanı olduğu için, bu kırk beş dakika içinde, metrodan binlerce insan geçti.
Keman çalınmaya başladıktan üç dakika sonra orta yaşlı bir bey metroda bir müzisyenin olduğunun farkına vardı. Yürüyüşünü yavaşlattı ve birkaç saniye durdu ve sonra geç kalmamak için hızlanarak yoluna devam etti.
Ondan bir dakika sonra kemancı ilk bir dolarlık bahşişini aldı: bahşişi bırakan kadın parayı kutuya attı ve durmadan yürümeye devam ederek oradan uzaklaştı.
Birkaç dakika sonra, biri duvara yaslandı tam dinlemeye başlayacaktı ki, saatine baktı ve dinlemekten vazgeçerek yürüyerek oradan uzaklaştı. Herhalde işine geç kalmış biriydi.
Kemancıya en çok dikkat eden 3 yaşındaki bir çocuktu. Annesi onu çekiştirmeye devam etti, annesinin tüm çekiştirmesine rağmen çocuk durdu ve kemancıya baktı. Annesi çocuğu daha güçlü çekmeye başladı, çocuk yürüdü ama kafası geriye dönüktü ve sürekli kemancıya bakıyordu. Birçok çocuk bu davranışta bulundu; ama hepsi anneleri tarafından çekiştirilerek oradan uzaklaştırıldı.
Kemancının çaldığı 45 dakika içinde yalnız 6 kişi biraz durdu ve çalınan parçaları dinledi. Yirmi kadar kişi kutuya para attı ama normal yürüyüşlerine devam ettiler. Kemancı çalmasını bitirdiği zaman kimse çöken sessizliğin farkına varmadı. Ne alkışlayan oldu ne de herhangi bir takdir ifade eden söz edildi.
Hiç kimse bu kemancının dünyanın en iyi müzisyenlerinden Joshua Bell olduğunu bilmiyordu. O, keman için yazılmış dünyanın en zor parçalarını, değeri binlerce dolar olan kemanıyla çalmaktaydı.
Joshua Bell, metroda keman çalmadan iki gün önce Bostan'da bir konser vermişti. Biletlerin ortalama değeri 100 dolardı ve tümü satılmıştı. 
Bu gerçek bir sosyal deneydir. Youtube’da videosu var. Joshua Bell'in metro istasyonunda çalmasını Washington Post gazetesi, "sosyal algılamada öncelikler" üzerine bir deney olarak organize etmişti. Şimdi soralım:

- Bizim sanat algımız objenin kendisinden mi yoksa sergilendiği mekândan mı kaynaklanıyor?
- Hiç beklemediğimiz anda ve hiç beklemediğimiz ortamlarda karşımıza çıkan güzelliklerin farkına varabilir miyiz? 
- Durup bu güzelliklerin tadına varabilir miyiz? 
- Beklenmedik bir bağlamda gerçek bir yeteneğin farkına varabilir miyiz?
Bu deneyden çıkarılabilecek sonuçlardan biri de şu olabilir:
Şu dünyada yazılmış en güzel müzik parçalarından birini yaşayan en yetenekli müzisyenlerden biri çalarken durup dinleme için zamanımız yoksa acaba başka hangi güzellikler biz farkına varmadan hayatımızdan akıp gidiyor?
Farklılıkların farkına varabildiğimiz bir hafta olsun…
 

Yazarın Diğer Yazıları