Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

MUHABBET KUŞLARI - ÖYKÜ

Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

  • 1335

Günel NATİQ - AZERBAYCAN
Bir defasında, bir Rus hanım televizyon sunucusunun mülakatında 
okumuştum:" Yalnızlık nedir biliyor musunuz? Sizin telefonunuz var, ama
çalar saatinizin zili çalıyor."
Ben de, yalnızlığı mobil telefonla hissettim. Ne vakit ki çalar saatin, günlüğün, takvimin yerini mobil telefon aldı, o vakit yalnızlığı  hissettim. Esas fonksiyonunu unuttum  bir ara  " Saat" demeye bile başladım telefona. " Saatimi gördünüz  mü?" "Telefon demek istedim" diye izah ediyordum artık. Sanki o olmadığında bana bakanlar yalnızığımı görüyordu.
 "Bende kronik yalnızlık hastalığı var." demek istedim bir defasında.  Siz benimle ilgilenerek zaman kaybetmeyin,  Ne ben yalnızlığımdan ayrılabilirim ,  ne de o benden ayrılabilir. Biz birbirimize çok bağlıyız: Ben ve yalnızlık.Hatta mobil telefonum bile bizi ayıramadı.Hatta o adam bile, kaldı ki benim gözlüğümü bile beğeniyordu: " Dörtgöz" diyordu keyfi yerinde olduğunda. Ben de gülüyordum keyfim yerinde olduğunda. Gerçi ikimiz de biliyorduk ki  böyle basit bir sözden incinip küsebilirdim.
Ama bu adamın güzel bir enerjisi vardı, beni güldürebiliyordu. Kadınlar, kendilerini güldürebilen erkeklerden hoşlanırlar. Belki o da biliyordu bunu. Yalnızlığım da bunu biliyor olmalıydı ki,  en mutlu olduğum zamanlarda bile yanımdan ayrılmıyordu.
En  kötü yönlerimden bahsedip, sonunda gözlük taktığımı, en sonunda da kendimle konuştuğumu söylediğimi hatırlıyorum. Yüzünün ifadesi hiç değişmiyordu, öyle gülümseyerek bakıyor ve sonunda gülüyordu.
- Bütün özelliklerini çok sevdim. En güzeli de, en sonuncu olanıydı.Tuhaf adamdı.Hiçbir şeye şaşırmıyordu. Biz ikimiz dünyanın en tuhaf insanlarıydık.Çünkü en çok kedileri, köpekleri ve muhabbet kuşlarını seviyorduk. O, dudukuşlarına " Muhabbet kuşları" diyordu.
- Yeni bir kuş aldığında yanında mutlaka bir kafes almalısın. Çünkü ana kafesteki diğer kuşlar onu istemeyip, incitebilir. Kuş da insan gibidir, herkese yüreği ısınmaz. Evde tek bir erkek kuşum vardı. Tek kalmasın diye dişisini de alacaktım. Ama yeni kuşun gariplik çekeceğinden, istenmeyeceğiniz de kaygılanıyordum. O nedenle, ne olur ne olmaz diye dişi kuşla birlikte bir de kafes aldım. Eve getirdim. Kuşlar sanki bu anı gözlüyorlarmış, sanki birbirlerini yıllardır tanıyorlarmışcasına , özlemle birbirlerine bir " sarıldılar." Belki de " sevgi" denilen şey buydu.
O,  kuşlar hakkında konuşur, latifeler bile yapardı. Ama ben biliyordum ki o, üzüntüsünü böyle ifade ediyordu. Onun hayatının en acı noktası o dudukuşlarıyla ilgiliydi.
- İnanır mısın, onlar beni anlıyordu.
İnanırdım.
- Bizim aramızda garip bir temas vardı. Sanki birbirimizi hissediyorduk. Benim hayattan küstüğüm zamanlardı, diyordu.
Aramızda sulugöz olan bendim, dudukuşlarından sözedince ikimizin de gözleri doluyordu.
- Onların ölümüne ben sebep oldum, diyordu.
Kuşlar hakkındaki bu hikayesi gerçekten çok dokunaklıydı.
- Onları arabada bırakıp sigara almaya gitmiştim. Caddeler kalabalıktı. Aklıma da gelmedi. Epey bir vakit kaybettikten sonra dönebildim... Yerime oturdum... Arkadan ses gelmiyordu...Halbuki onlar beni gördüğünde ses verirdiler. Hiç böyle sessiz olmazlardı... Arkaya bir döndüm ki ne göreyim...
Sıcaktan bağırları çatlamıştı.
Sürekli kendini suçluyor, bu olayın şokunu bir türlü üstünden atamıyordu.
O zamanlar evden küsmüştü, aslında bir defalığına ayrılmıştı ve kendisiyle birlikte sadece o kuşları- muhabbet kuşlarını götürmüştü.
- Onlar beni anlıyordular... diyordu.
- Belki de ben o kuşlar gibi anlayamadım. Ne bileyim belki benim de bağrım çatladı. Ben de öldüm belki. Ondan da, kendimden de, yalnızlığımdan da habersiz...
Belki de bu yüzden kendini günahkâr gördü. Onun için dönmedi. Geri döndüğünde "arka koltuğa" bakıp azap çekmemek için.
Mobil telefon sessizdeydi.

Yazarın Diğer Yazıları