Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

MAHMUT ÖZKOCA

Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

  • 2441

Yaklaşık 15 yıl önce Fethiye' de görev yaparken tanıştığım sevgili şair, yazar dostum Mahmut Özkoca, öğretmenlik mesleğine halen kendi memleketi olan Hatay' ın Altınözü ilcesinin Sarıbük köyü ilkokulunda müdür olarak devam ediyor

Mahmut bey de benim gibi etkinlikker konusunda yerine duramayan biri olduğundan şair yazar misafirim geldiği zaman  konuklarını onurlandırmak ve iyi bir intiba ile etkinliklere başlamaları için ilk önce onun yanına götürürüm.

Bu sefer de öyle yaptım. Azerbaycan' dan gelen dostlarım doktor yazar Gümbet Hasanoğlu ile , doktor şair Nazile Gültaç' ı geçen Mayıs ayındaki etkinliklerde doğruca Mahmut arkadaşımın memleketine götürdüm. Başta Altınözü kaymakamı değerli Bülent Uygur olmak üzere , ilçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Güner olmak üzere bütün ekip öyle sıcak karşıladı ve ilgi gôsterdi ki konuklarım mest oldular.

Nitekim ve geçenlerde Azerbaycan' a İLESAM'la bir programa katılmak için giden Mahmut Özkoca için Sumgayıt' dan gazeteci dostum Rahman Orhan neler yazmış neler.Biz de arkadaşımızı daha iyi tanımış olduk bu sayede gurur duyarak.

 

"Türkiye’de Mübariz İbrahimov’u, onun vatanı Azerbaycan’ı Türkiye-Suriye sınırında herkese sevdiren Antakyalı öğretmen, şair Mahmut Özkoca

 

10 yaşından fotoğrafçılık sanatına, 12 yaşından şiir sanatına bağlanmış, bugün 48 yaşı olan şairin Türkiye’de 48 kitabı basılmıştır. O, birçok fotoğrafçılık yarışmasının da birincisidir.

Onu bana ilk defa kısa bir süre önce Türkiye gezisinden çok büyük ve zengin bir izlenimle geri dönmüş yetenekli hekim ve yazar olan, kardeş ülkede yeni basılmış kitaplarının sunumu henüz yeni yapılmış Hümbet Guliyev anlatmıştı. Doğrusu, önce yaşını bilmediğimden, 48 kitabı basılmış bu adamın en az 65-70 yaşının olacağını düşündüm ve Tevfik Fikret, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Melih Cevdet Anday ve başka isimlerini sevdiğim Türkiye şiir sanatının böyle bir şairinden habersiz olmama üzüldüm.

Ama Sumgayıt Şiir Evinde Azerbaycan Yazarlar Birliğinin ve Genç Şairler Birliğinin organize ettiği, söz sanatının büyük ustaları Ali Kerim ve Abdurrahim Karakoç’un hatırasına adanan 9. Şairler Günü’nde gözlerim konuklar arasında düşüncemde canlandırdığım o “yaşlı, bilge şairi” aramaktayken Hümbet hekim beklemediğim bir şekilde genç bir Türk oğlunu bana takdim ederek, “Tanıştırayım, size anlattığım Mahmut Özkoca” dediği zaman şaşırdım, inanamadım. Bizde bu yaşta bir şairin olsa-olsa 5-6 kitabı basılmış olur, 48 kitap hayal bile edilemez. Ne de güzel ki, ilk anlarda inanamasam da benimle çok samimi bir şekilde, güler yüzle görüşen, yüzünden nur, aydınlık yağan o genç insan Mahmut Özkoca’nın ta kendisiymiş.

Saklamayacağım, kitaplarının sayısını düşündüğümde, ilk olarak şiirlerinin seviyesine, değerine biraz kuşkuyla yaklaşmıştım. Ama görüştüğümüz zaman bana bağışladığı “Hiç Kimse” isimli kitabının sayfalarını çevirip ona hissettirmeden şiirlerine gözümün ucuyla baktığım zaman kuşkularımda yanıldığımı anladım ve hatta kendimi kınadım da. İster beşeri şiirlerinde, isterse de beşerin temelini oluşturan aşk şiirlerinde Mahmut Beyin kimseye benzemediğine, duygu ve düşüncelerinin kendine özgü, düşündürücü olduğuna, bu nedenle de böyle bir Türk şairi ile tanıştığıma sevindim.   

Dedeleri aslen Adanalı olan Mahmut Özkoca, 17 Şubat 1971 tarihinde Antakya’da dünyaya gözünü açmış. Evin son beşiği olan Mahmut (3 abisi ve 1 ablası var), geniş ailesine yük olmamak için henüz 10 yaşındayken gazete satmaya başlamış, fotoğrafçı yardımcısı olarak çalışmış, ilkokul harçlığını kendisi çıkarmak durumunda kalmış (“Hayatımı para kazanmakla geçirdim” diyor hayat aşkı gür, girişimci ve yaratıcı adam). Okumaya, öğrenmeye olan tutkusu, merakı o kadar güçlüymüş ki, ulaşmak istediği bir kitabı mağazadan almak uğruna her zorluğa katlanmaya razıymış. “Elektrik teknisyeni olan babamdan para almadan, kendi gücümle okudum, okulu bitirdim” diyor Mahmut Bey. Ama ilginç olan o ki, okulda okumak için para kazanmak isteği onda bugün bile büyük iştiyakla ve merakla uğraştığı bir mesleğe – fotoğrafçılığa tutku uyandırmış. 10-11 yaşından başlayan fotoğrafçılık sanatına hayranlığı, onun sonradan profesyonel, mahir bir fotoğraf ustasına dönüşmesine, film çekmenin sırlarına vakıf olmasına ortam yaratmış. Onun beklenmedik, ilginç bakış açılarından çektiği fotoğraflar önce arkadaş çevresinin ve yakınlarının, zamanla doğduğu Antakya’daki fotoğraf meraklılarının, daha sonraysa Türkiye ve yurtdışındaki fotoğrafçıların, fotoğraf severlerin dikkatini, ilgisini çekmiş. Mahmut Bey hem ülke içinde, hem de yurtdışında uluslararası ölçekte organize edilen farklı fotoğraf yarışmalarına katılarak başarılar kazanmış, birçok yarışmadan ödülle dönmüştür.         

Mahmut Özkoca fotoğraf dünyasının hayranı olsa da, yıllar boyunca bu sanatı tutkuyla, mükemmellik derecesinde özümsese de, onu meslek değil, hobi olarak görmüş, esasen dikkatini eğitimine ayırmış, 12 yaşından itibaren de şiirde kalemini sınamış. O Antakyada ortaokul ve liseyi bitirdikten sonra Diyarbakır Üniversitesinde yüksek eğitimini tamamlayarak ilkokul öğretmeni mesleğini kazanmış. Medyada ilk şiiri 1987 yılında yayımlanan öğrenci Mahmut’un 45 şiirden oluşan “Gönüller Açılınca” adlı ilk kitabı 1993 yılında – 21 yaşındayken basılmış. Henüz ortaokuldayken, sonralar da üniversite yıllarında farklı gazetelerde muhabir olarak, radyodaysa şiir programları bölümünde çalışmış Mahmut Bey, yıllar ilerledikçe Diyarbakır Belediyesinde Halkla İlişkiler Müdürü, ülkedeki farklı gazetelerin bölge haber müdürü görevlerini üstlenmiş. 1998 yılından muhtelif okullarda başarıyla sınıf öğretmenliği yapan Mahmut Özkoca dikkatleri çekmiş ve Türkiye eğitim sisteminin sivrilen bir temsilcisi olarak Antakya’da ortaokul müdürlüğüne atanmıştır.    

İlginçtir ki, öğretmenliğin yanı sıra fotoğrafçılık sanatıyla da ilgilenmeye zaman bulabilen, ömrün her anının kıymetini bilen M. Özkoca, son yıllarda şiirde de büyük başarılara imza atmış, 2005 yılında 5 kitabını, 2012-13 yıllarında 16, bu yılın sadece 5 ayındaysa rekor sayıda – 17 kitabını yayımlatmıştır. Üstelik baskı bekleyen birkaç kitabı daha var. Çocuk maneviyatına, düşünce ve psikolojisine iyiden-iyiye vakıf olan M. Özkoca’nın kitaplarının neredeyse 30-a kadarının çocuklar için yazılmış, onlara adanmış olması hiç de tesadüf değildir. Böyle verimli edebi üretkenliğin en önemli nedeniyse onun daha okul yıllarında büyük önem verdiği, göçebe kuşlar gibi hiçbir şekilde kaçırmak istemediği, arkadaşçasına omuz-omuza adımlamaya ve geri kalmamaya çalıştığı vakittir, zamandır. O haklı olarak “her şeyin satın alınabileceğini, zamanın ise alınamayacağını” düşünüyor. “Parayı geri getirebilirsin, zamanı ise getiremezsin! Zaman her şeyden önemlidir”. Bundan dolayıdır ki, o her an zamanı umursamayı, onun her saniyesini hoş duygularla, yürekten, beyinden süzülen güzel mısralarla, Türk Dünyasına sevgi, kalp çırpınışlarıyla değerlendirmeyi hayatının anlamına, sloganına çevirmiştir. Yoksa 48 yılda 48 şiir kitabı, tiyatro için piyesler, fotoğraf makinasıyla o kadar ülkede fotoğrafa dönüştürdüğü ilginç anılar, hoş duygular uyandıran kendine özgü, birbirinden güzel resimler?! Öğretmenlik faaliyewti, küçücük yavrulara, gençlere vatan sevgisi ile aşıladığı Türk sevdası, okumaya, bilime, güzelliğe karşı yarattığı şevk ve ilgi de cabası! Böyle bir Türk evladı ile sadece gurur duymak, sevinmek mümkün, insanın yaşamak yaratmak aşkı daha da coşuyor! 

Eserler yaratarak verimli bir şekilde çalışan Mahmut Bey, 48 kitaba ek olarak Türkiye tiyatrolarında başarıyla sahnelenmiş birçok ilgi çekici piyesin de yazarıdır. Onun birkaç yıl önce yazdığı “Şeytanın Allah Aşkı” isimli romanıysa ülke düzeyinde büyük ilgi çekmiş ve ciddi müzakereleri beraberinde getirmiştir. İslam felsefesi üzerinde kurulmuş bu eserde Yüce Yaratıcıya büyük sevgi besleyen Şeytan ilk bakışta haklı görünen o soruyu soruyor: “Ey Yüce Rabbim, sen beni ateşten, İnsanıysa topraktan yarattın, ama neden ben sana daha yakınken, seni çok sevdiğim halde İnsanı çok seviyorsun?!” Bu, Yüce Yaratıcının İnsana olan sevgisinden dolayı Şeytanın, İblisin daimi kıskançlığı, üzüntüsüdür.  

Mahmut Bey dünyada Hayırla Şer arasında asırlardır devam eden mücadelenin, çarpışmanın, milletler, halklar arasındaki kanlı savaşların altında Şeytanın İnsana, insanlığa karşı olan kıskançlığının, fesadının, kibrinin yattığını ön plana çekerek buna islam ve İnsan felsefesi açısından yanaşıyor, dikkati buraya yöneltiyor.     

 

Yazarın Diğer Yazıları