Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

 FAROGAT JABBAROVA- ÖZBEKİSTAN

Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

  • 1308

2018 yılında Fethiye Festivali etkinlikleri kapsamında Fethiye'ye gelen Farogat Jabbarova, Özbekistan' ın önde gelen gazeteci yazarlarındandır. Öykülerini Çince yazdığı kitaplarıyla geniş bir okur kitlesine duyurmayı başaran yazarın Türkçeye çevrilmiş DÜŞÜNMEDEN adlı güzel ve değerli öyküsünü daha önce bu köşeden sizlerle paylaşmıştım. Ne var ki yazarın adı verilmediği için eksik yayınlanan bu eseri, bu kez yazarın adını da vererek bir kez daha beğenilerinize sunuyorum.

DÜŞÜNMEDEN- ÖYKÜ 

Sabah uyanmaya uyandım ama kalkmaya tembellik ederek yatmada devam ettim. Saate baktım, sekiz buçuk. Duvara yapıştırılmış bir parça kâğıt. Dün yazılan planımabaktım. Orada uyanma zamanı saat dört diye yazılmış. İradesizlik edip saat dörtte çaldığında kapatarak yine uyuyup kaldığımı ve yine tezimin şimdiye kadar bir sayfasını bile yazmadığımı hatırlayarak kızdım. Hırsımı almak için sımsıcak yorgana iyice sarınarak yakın bir arkadaşımı kızdırmak maksadıyla aradım:  Evet, arkadaş! Utan, utan! Şimdiye kadar pis pis kokarak yatıyor musun? — Bu yaptığının hesabını vereceksin. Saat yedide değil, altıda değil, beşte kalkmıştım.  — Gerçekten mi? Saat beşte kalkıp ne yapacaksın ki? (Erken kalkanları kıskanıyorum…) — Tezimi yazacağım. — Nasıl uyanacaksın arkadaş? Şu işi nasıl yaptığını bana da öğret. — Sıradan bir iş. Hiç bir şeyi düşünmeden yerinden kalkacaksın ve hiç bir şeyi düşünmeden banyoya gireceksin. Hiç bir şeyi düşünmeden yıkanacaksın, düşünmeden yazmaya başlayacaksın.  — Vallahi, demek ki işi düşünmeden yapmak lazımmış.  Arkadaşımın öğüdünden sonra düşünmeden kalktım ve düşünmeden yıkandım. Düşünmeden yatağımı toplayarak, çayımı içerek, düşünmeden tezimi yazmaya başladım. Arkadaşım doğru söylemiş. Düşünmeden tam on günde tezimi bitirdim. Bitirdim ve düşünmeden savundum. Bakın profesörler, hocalar da düşünmeden ince belli güzel bir beş (çok iyi) not verdiler. Demek kionlar da düşünmeme metodunu biliyorlarmış. O günden sonra benim işlerim iyi gitmeye başladı. Evim tertipsiz olsa düşünmeden toplayacağım. Karnım acıksadüşünmeden yemek yapacağım. Birisi beni üzerse içime atmayı düşünmeden bağıracağım ve en iyisi düşünmeden bağırdığıma üzülerek gece uykusuz sabahlamayacağım.  Önceleri babamı arayıp bir sıkıntım olursa onu söylemek için günün yarısı düşünürdüm. Telefonu alarak önce yedi defa korkmadan saklanma duasını, on dört defa belalardan koruma duasını okuyarak arardım. Şimdi düşünmeden numaraları çevireceğim: “Baba problem çıktı. İşte bütün derslerden yüksek puan aldım. Bir tanesi‘zayıf olarak üç vereceğim’ diyor. Araştırdım, aç gözlünün biriymiş. Ne dersiniz? Hayır, o bize yeni gelmiş, şimdilik fakültemizin nasıl olduğunu iyi bilmiyor. Bir sınıf arkadaşıma ‘beş için televizyon ya da uydu alıcısı getireceksin’ demiş. İşte uydu alıcısı ya da televizyon göndereceksiniz ya da kendi televizyonumuzun üzerindeki iki kanatlı antenini mi göndereceksiniz?” (İki gözüne…) Bakın, düşünmeden iş yapma bir mucize imiş. Ben, hatta kutsal insanlar diye sayılöğretmenlerimize de düşünmeden söyleyeme âdeti çıkardım. Geçer notvermesini rica ederek söze giren sınıf arkadaşlarım ıöğretmenimiz ayıplayıp:
— Senin giyinişine “üç”, yürüyüşüne “üç”, duruşuna“üç”! — Niye onun giyinişine, yürümesine “üç” veriyorsunuz? Siz bize etik dersi mi ders veriyorsunuz? Öğrenciyi kendi branşınız dışında değerlendirmeye ne hakkınız var? Belki kapıdan sol ayağı ile girdiği için de “üç” vereceksiniz öyle mi? — Evet, vereceğim. Bakışlarına da puan vereceğim! diyor. Neyse, şimdi bunları düşünerek sinirlerimizi bozmayalım. En önemlisi, geçmiş şeyleri düşünmemek gerek. Düşünmemek günden güne benim hoşuma gidiyor. Niye bunu daha önce bilmiyormuşum ya? Yirmi yıl böylebir mutluluktan mahrum yaşamışım? İnsanların aptallara niye heves ettiklerini şimdi anladım. Onlar en önemli mutluluğa sahiplermiş.  Okullar arası resim yarışmasında ikincilik aldığımda, okulumuza verilmesi gereken bilgisayarı yok ettiklerinde niye düşünmeden hakkımızı aram yoluna gitmemişim? Yılboyunca üniversitede görünmeyen öğrenci dönem sonunda “üç” alırken bütün derslere devam edipseminere katılan öğrenci de “üç” alınca niye düşünüp isyan etmemişim? Tesadüfen arkadaşımla yolda karşılaştım.  — Dostum, bana iyi adet öğrettin. Zaten başarılar o günden sonra başladı. Hatırlıyor musun, param kalmamıştı. Düşünmeden hemen seni arayıp sordum. Bu kuralın “ayağı uğurlu geldi” sanki. Tam da sende para varmış. Düşünmeden verdin. Biliyor musun, şimdi her şey yolunda gitmeye başladı. Bütün işlerimi düşünmeden yapıyorum. Düşünmeden uyuyorum. Hatta düşünmeden beş kilometre koşmayı da âdet edindim. 
— Dostum! Ben onu sadece kolay kalkmak için, bahaneler arasında, erinip yatmaman için söylemiştim.  — Hayır, hayır, sen yanlış anlama. Bu slogan benim gerçekten hoşuma gitti. Odamın kapısına her gün, çeşitli sloganlar asıyordum. Onların hiç biri bana senin söylediğin slogan gibi başarı getirmedi. Yine düşünmeden ne yapmak mümkün? Senin kafan iyi çalışıyor. Düşün,düşünmeden başka ne yapmak mümkün? — O kadar iş yapmışsın ki… Daha neler yapacaktın? Sadece ölüm geldiğinde düşünmeden ölsen yeter. Onu da yaparız! Bu kadar hayati tecrübelerin karşısında o da ne oluyor ki? En önemlisi, oturup düşünmemek gerek. İşte böyle laflar. Şimdi benim duvara yapıştırılmış küçücük kâğıttaki planlarımın hepsi zamanında gerçekleştirilecek. (Tuh tuh, göz değmesin). Her neyse… Sizi işten alıkoymadım değil mi? Siz ne yapmak istiyordunuz? Sır? Demek, mühim bir şeymiş. 
Koşun ve hiç düşünmeden yapın!
 
 

Yazarın Diğer Yazıları