Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

EDEBİYAT VE ÇEVRE TEMİZLİĞİ

Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

  • 1071

Edebiyatı şiiri, öyküyü sadece kâğıt üstünde kalan kuru 
sözcüklerden ibaret görmeyen biri olarak sanatın her zaman
 tam da yaşamın ortasında yer alması gerektiğine inanırım. Yaşamın tam  ortasında ve sürekli canlı biçimde… 
Sanatta var olan estetik kaygının yaşama aktarılması olmazsa,  sanat ne işe yarar ki? Her şey insan için olduğuna göre estetik  kaygının, güzellikleri yaratmak ve yaşatmak kaygısının hem  toplumsal yaşamda hem de doğal yaşamda gözetilmesinden doğal  bir şey olamaz. Zaten bu, olması gerekendir.  
Sanatçı güzeli arzular. Sanatın amacı güzeldir. Üstelik de sadece  sanatçılar için değil herkes için güzeldir. Eğer marangoz iseniz  yaptığınız kapıyı en güzel şekilde yapacaksınız. Mimarsanız güzel  çizeceksiniz projelerinizi ve güzel evler yapacaksınız.  Öğretmenseniz işinizi severek yapacaksınız ve öğrencilere güzeli  öğreteceksiniz.  
Sanatın yaygın olduğu toplumlarda bireyler daha duyarlı ve  uyanık olurlar. Bireyleri uyanık olan toplumlarda da hiçbir iktidar ya  da yönetim topluma ve doğaya zarar verecek işler yapamaz.  Tepkilerden korkar, çekinir, kendini kontrol eder ve daha dikkatli  davranır. Örneğin halkın sanatsal açıdan gelişmiş olduğu duyarlı ve  uyanık ülkelerde hiçbir yönetim önüne geldiği yere “HES”ler kuramaz
 çünkü anında alnını karışlarlar. Toplu konut alanları açmak  için değil zeytin ağaçlarını kesmeye, bir dalına bile kıymaya hiç kimse  cesaret edemez, kesmeye niyet bile edemez. Adamı tepetaklak ederler.
Sanatsal duyarlılığın olduğu toplumlarda sürdürülebilir bir  yaşam için insanlar her alanda bilinçlendikleri ve duyarlılık  kazandıkları için o ülkelerde “güzel olmayan hiçbir şey  gerçekleşemez. Ne yaparlarsa güzel yaparlar. Güzellik bir yaşam  bilinci hâline dönüşür. Kadına şiddet olmaz, hayvanlara işkence  olmaz, ağaçlara kıymak olmaz, Gökdelenler dikilerek şehrin tam  orta yerine, herkese ait olan gökyüzünü perdelemek olmaz. Her  şeyden önce insanlar “saygıyı” öğrenirler ve yaşamlarında en ön  sıraya koyarlar. Herkes birbirine saygı gösterir, birbirinin hakkını  gözetir.i  

Gözlerini hırs bürümüş, paradan başka bir şey görmeyen  yönetimler ve işadamlarını durduracak büyük bir tepki yok. Çünkü  sanatsız bir toplumuz, üç-beş duyarlı mimar, yazar ve sanatçı  dışında kimse sesini yükseltmiyor ne yazık ki. Avrupa’da yılda kişi  başına düşen kitap sayısı 30 iken, bizde 30 kişiye bir kitap düşüyor
 ve sonuçlar ortada işte .
Sadece karnını doyurmayı düşünen insanların olduğu bir  toplumda sanat gelişemez. Çünkü uygarlık tarihi insanın karnını  doyurduktan sonraki talepleriyle mümkün olan bir şey. Sanat sadece  zaman geçirilecek, keyifli anlar yaşanacak uğraşlar değildir. Sanatta  
var olan estetik kaygının yaşamın tüm boyutlarına geçirilmesi temel  amaç olmalıdır.  
Özel olarak edebiyata düşen görev de sanatsal estetik kaygının  hem toplumsal çevrede, insan ilişkilerinde hem de içinde  yaşadığımız doğal çevrede uygulanması ve insani duyarlılığın  arttırılması olmalıdır.  
Aslında edebiyat kendine düşen görevi eksiğiyle, noksanıyla  yerine getirebilse de güzelliklerin yaygınlaştırılması ve  yaşatılabilmesi bir niyet sorunudur ve yönetimlerin adalet kavramına  ne kadar sadık olduğuna da bağlıdır. Güzelliklerin tüm yaşam  katmanlarına yaygınlaştırılması için bir niyet yoksa ve adalet  duygusu gelişmemişse, edebiyatın ve edebiyatçıların sorumluluğu  her zamankinden daha fazladır. 
 

Yazarın Diğer Yazıları