Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

Akrep ile yelkovan

Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

  • 1599

Saatlerin üzerinde saati gösteren çubuğa "akrep", dakikayı gösterene de "yelkovan" denildiğini hepimiz biliyoruz. Bir de saniyeyi gösteren çubuk vardır. Bu çubuğa da "pire" denildiğini duymuş muydunuz? Enis BATUR'un Cumhuriyet Kitap ekindeki Dil  Bükeyleri adlı yazısında okudum ve şaşırdım.   Ağır ağır ilerleyen saat göstereni akrep adını almış. Soktuğunda öldüren zehirli bir hayvan. Zamanla ilgisi nedir?     Zaman insanı yaşattığı gibi sonunda öldürür de. Yoksa zaman öldürenler için bir uyarı mı? Aslında zaman, zamanı öldürenleri mi sokuyor sonunda.  
  Dakikayı gösteren yelkovan daha hızlı gittiği için yelkovan denilmiş olabilir. Rüzgârla yarışan hatta rüzgârı kovalayan. Batur'un dediğine göre eskiden "beyhude geçen zaman" için kullanılırmış yelkovan. Zaman hızlı geçtiğinde daha çok mutlu olur insan. Mutlu olduğumuz durumlarda zamanın nasıl geçtiğini bilmeyiz. Ve tam tersine sıkıntılı zamanlarımızda zaman hiç geçmek bilmez ve iple çekeriz zamanı. Değerli yazar Çetin ALTAN'ın dediğine göre de "Mutluluk sevdiğinle zamanı unutmaktır!"
    Ağır ilerleyen zamana akrep denilmesi, yavaş ilerlemenin insana verdiği sıkıntıdandır belki de. En hızlı geçen saniye için de "pire" denilmesi, zamanın sıçraya sıçraya geçmesi ve neredeyse farkına bile varılmaması belki de!   "Zaman iyi bir öğretmendir ama ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür" diye yabancı bir söz okumuştum. Yavaş da geçse hızlı da geçse zaman sonunda hepimizi öldürecek.    Mutlu olduğumuz zaman ne kadar hızlı geçiyor zaman. Mutsuz olduğumuzda, düşünceli olduğumuzda ise geçmek bilmiyor. Kimi zaman uçup gidiyor zaman farkına varmıyoruz. Kimi zaman da iple çekiyoruz zamanı. Bazen bir saniye bile geçmek bilmezken, seneler kuş gibi uçup gidiyor bazen. 
   Akrep, yelkovan hikâye mi aslında?  Zaman biz miyiz yoksa?
Zaman zaman böyle fantastik düşüncelere kapılsam da, zamanın “durum”larla bir ilgisi olduğunu hepimiz  yaşantılarımızdan biliyoruz. Mutlu olduğumuz durumlarda, zaman hızlı geçiyor, mutsuz olduğumuz durumlarda ise zaman geçmek bilmiyor. Hani Çetin Altan üstadın dediği gibi zamanı unutmak mümkün olsa unutacağız ama gel de hapiste zamanı unut. Dostlarından uzakta, duvarların arasında, gökyüzüne hasret kaldığın durumlarda gel de  unut bakalım zamanı. 
Yanımıza sevdiğimizi koysalar ne kadar unuturuz bilmem ama, zamanın durumlarla ilgili olduğu en belirgin durum sevdiğinle birlikte olma durumu olduğu kesin. Ya da sevgiliden ayrı kalma
durumları. Zamanı hiç akıldan çıkarmadığımız durumlar, aşık olduğumuz ve sevgiliden uzak kaldığımız durumlar olduğunu  bize en güzel anlatan da yine şairler. Zaman neredeyse sevgili olup çıkmış Ümit Yaşar Oğuzcan’da. Zaman ya Ayten’e beş vardır, ya Ayten’i beş geçiyordur. Günlerden Ayten ertesidir. Gözünü kapatsa bile Ayten geçer aklından. 
“Mutluluk sevdiğinle zamanı unutmaktır!”  olduğunda bile, cicim ayları geçene kadar haydi unuttuk diyelim zamanı. İşsiz kalınca, çocuğumuz hasta olunca ya da ne bileyim memleketin her türlü hali var işte görüyorsunuz, sevdiğimiz yanımızda olunca yine zamanı  unutabilecek miyiz?  
Bir de şu var: Lay lay lom yaşayarak zamanı unutmak ve mutlu olmak mümkünse de, erdemli midir böyle yaşamak? Sorunları yok sayarak, sorumluluklardan kaçarak, sadece kendi keyfini düşünerek zamanı unutmak ve mutlu olmak yakışır mı? Ya da mutsuz insanlar çoğunluktayken, onların acılarını paylaşmak ve çözüm olmak dururken,  bireysel mutluluklar insanlık kalitesini düşürmez mi? İşin içine erdem ve insan olma durumları girince, mutlu olmak da insana bir yük gibi geliyor ve utanıyor insan mutlu olmaktan. İster zaman durumlar olsun, ister kendi basına bir kavram olsun, eğer insan isek, toplumsal bir varlık isek, üstelik de erdemli yaşamak gibi bir kaygımız varsa o zaman anca beraber kanca beraber ya topluca zamanı unutup mutlu olacağız ya da bütün acıları ortak yaşayıp bedeli neyse ödeyeceğiz.  Zaman ister geçsin ister geçmesin. Biz insan gibi yaşayalım da. Acıysa acı, sevinçse sevinç. Ama hep beraber. Yeter ki biz insanlıktan çıkmayalım. Zaman da bize ayak uydurursa ne  alâ. Yoksa kendi bilir! 
 
  
  

Yazarın Diğer Yazıları