Afi Can

Sistem Yandı, Siz İzlediniz

Afi Can

  • 152

Bakıyorum, yine herkes çok üzgün. Ekranlarda alevler yükseliyor, sosyal medyada başsağlığı mesajları uçuşuyor. İnsanlar ölmüş, çocuklar camlardan atılmış. Herkes kahrolmuş! Ama bir dakika... Kimse kendine sormuyor mu: Bu yangını kim başlattı? "Otelin sahibi," diyenler var. "Denetleme yapmayan bakanlık," diye haykıranlar da. Ama asıl fail sessiz. O aynada duruyor ve suratınıza bakıyor.
 

Hadi dürüst olalım: Siz de bunu çok umursamıyorsunuz. Yani, birkaç "çok yazık" tweet’i atıp, birkaç kahve eşliğinde öfke dolu sohbet yaptıktan sonra, hayatınıza devam edeceksiniz. Çünkü yangın söndükten sonra her şey eski haline döner. Ve dönecek de. Sistem bunu böyle tasarladı.
 

O otel sahibi var ya, hani itfaiyeden belge alamadığı için özel bir şirketten para karşılığı belge alan adam... Onu yargılıyorsunuz, değil mi? Ama o sadece sistemin size sunduğu seçeneklerden birini kullandı. Yasalar mı? Yasalar bu ülkede, güçlülerin sihirli değneği; zayıfların ise boynuna bağlanmış bir taş. İtfaiyeden alamadığı belgeyi özel bir kurumdan aldı. Özel kurum da parasını alıp belgeyi verdi. Sistem işledi, herkes memnun. Ölen birkaç insan dışında tabii.
Ama insan dediğimiz ne ki? Rakamlardan ibaret bir şey. Beş kişi ölmüş, on kişi yaralanmış. Birkaç gün üzülürüz, sonra bir şey olmamış gibi devam ederiz. Otel sahibi zaten kasasını dolduruyor, belgeyi veren kurum yeni müşteriler buluyor. Bakanlık mı? Onlar zaten üç maymunu oynuyor. Sistem çalışıyor işte. Her şey yolunda.
 

Siyasiler mi? Ah, onların bu konuda diyecek çok şeyi var. Hemen ekranlara çıkıp birbirlerini suçluyorlar. Birinin ağzından "Bu yangın sizin yüzünüzden çıktı!" cümlesi dökülürken, diğerinin yüzünde sinsice bir gülümseme beliriyor. Ama ne yangını çıkaranlar ne de söndürmekte başarısız olanlar sorumluluk alıyor. Çünkü bu ülkede hiçbir siyasetçi sorumluluk almaz. Onlar sadece suç atar. Tıpkı çocukken oyuncaklarını kırdıklarında suçu kardeşlerine attıkları gibi.
Ama asıl komedi burada başlıyor: İnsanlar ölmüş, çocuklar camlardan atlamış, alevler her şeyi yok etmiş. Ve siyasiler, "Bu sizin yüzünüzden!" diye birbirlerine bağırıyor. Birinin oyları birkaç puan artsın, diğeri birkaç puan kaybetsin diye bu ölümler bile propaganda malzemesi yapılıyor. İnsan hayatı mı? Hadi canım, o çoktan bu tiyatronun perde arkasında kaybolmuş.
Siz bu oyunu izliyorsunuz. Hatta sadece izlemekle kalmıyorsunuz, alkışlıyorsunuz. Kendi partinizi savunuyor, rakip partiyi suçluyorsunuz. Çünkü mesele, ölen çocuklar değil; sizin haklı çıkmanız. Bir partinin yaptığı hatayı görmek yerine, rakibinizin yanlışını ortaya koymak daha kolay geliyor. Ve böylece sistem sizi de içine alıyor.
Medya? Ah, onları unutmamak lazım. Yangının ardından hemen kameraları oraya çeviriyorlar. "Büyük trajedi!" başlıkları atılıyor. Ama bu trajediyi en çok kim seviyor biliyor musunuz? Medya patronları. Çünkü acılar, ekranlarda çok güzel reyting yapıyor.
 

Reyting, para getirir. Ve bu ülkede para her şeydir. Otel sahibine sorun, size anlatır. Belgeyi özel bir kurumdan almanın itfaiyeden almak kadar yasal olduğunu, ama daha hızlı ve kârlı olduğunu gösterecektir. Çünkü para kazanmak, burada kutsal bir amaçtır. İnsanlar ölmüş mü, çocuklar camdan atlamış mı? Bunlar sadece detay.
Ama durun, daha komiği var. Medya, size ne düşünmeniz gerektiğini söylüyor. "Bu yangın şu partinin yüzünden çıktı," diyor bir kanal. Diğeri, "Hayır, bu diğer partinin hatası!" diyor. Ve siz, camdan atlayan çocukları unutup bu tartışmaya dalıyorsunuz. Çünkü size düşünmemek öğretilmiş. Sadece söyleneni tekrar etmek.
Ve sonra dönüp dönüp "Bu sistem çok kötü!" diyorsunuz. Ama o sistemi kim ayakta tutuyor? Siz. Hani şu her seçimde "değişim" umuduyla oy verdiğiniz, ama aslında hiçbir şeyin değişmediği sistem var ya, işte onu besliyorsunuz. Bir yandan düzenden şikâyet ederken, bir yandan onun küçük faydalarını kullanıyorsunuz. Belediye işiniz mi var? Bir tanıdık bulup işinizi hallediyorsunuz. Hastanede sıra mı uzun? Bir yolunu bulup ön sıralara geçiyorsunuz. Ve böylece sistemin çarklarını döndürüyorsunuz.
 

Şimdi durup düşünün: Bu düzen değişebilir mi? Hayır, değişemez. Çünkü siz onu değiştirmek istemiyorsunuz. Oysa camdan atlayan çocukları, yanan insanları düşündüğünüzde içinizde bir şeyler kıpırdamalı. Ama kıpırdamıyor, değil mi? Çünkü gerçek şu ki, bu düzen sizi boğsa bile onun sunduğu küçük konforlara tutunuyorsunuz.
Bu yazıyı yazıyorum, ama biliyorum: Hiçbir şey değişmeyecek. Yine aynı oyun oynanacak. Siyasiler birbirini suçlayacak, medya reyting peşinde koşacak, otel sahipleri parayla belge almaya devam edecek. Ve siz, bunları izleyip birkaç gün üzüleceksiniz. Sonra hayatınıza devam edeceksiniz.
Ama ben yine de yazıyorum. Çünkü bu kelimeler bir gün birine ulaşırsa, belki bir şeyler değişir. Belki. Ama büyük ihtimalle hiçbir şey değişmeyecek. Çünkü sistem böyle çalışıyor ve siz, onun bir parçasısınız.
Ama olsun. En azından tarihe bir not düşmüş oluruz, değil mi? Ah, ama tarih de zaten sizin gibi izleyicilerle dolu... Ne fark eder ki?
 

Sevgiyle kalın,sağlıcakla kalın. keyifli haftalar diliyorum. Göçük altında kalmadığınız,yanarak feci şekilde can vermediğiniz, binaların altında ezilmediğiniz,bir canlı bombaya denk gelmediğiniz,bir serseri merminin isabet etmediği,Ne Mutlu Türküm dediğiniz için mesleğinizden ihraç edilmediğiniz ve bir twit sonunda yıllarca zindanlarda çürümediğiniz bir ömür dilerim hepinize... Bol bol aynaya bakmayı da unutmayınız lütfen....  

Sahi şu siyasilere ve tartıştıkları şeylere bakınca insan şunu da sormadan edemiyor?

Ne zaman kaybettik insanlığımızı,kaç oya, kaç liraya, ne kadara onurumuzla takas ettik onu ?
 

Yazarın Diğer Yazıları