Yıl 2024. Kafanı kaldırıp bakarsan, İstanbul'un gökyüzü yine gri, Ankara'nın sokakları yine suskun. Ama bir fark var; bu yıl, her zamankinden daha fazla ses var, ama bir türlü kaynağını bulamıyorsun. Bir şehirde, bir ülkede, bir halkın içinden bir şeyler kırılıyor. Ne olduğunu bilmiyorsun ama her geçen gün daha da fazla hissediyorsun. Hayatına giren, girmeyen her şey seni zorluyor. Türkiye 2024'te, kötü bir filme benziyor. Yavaşça, ama kesinlikle felakete doğru sürükleniyor.
Hadi, başlayalım. Başlangıç, her zaman olduğu gibi, bir hükümetin, bir iktidarın söylemleriyle. Yılın ilk günlerinde yine aynı kadro, aynı vaatler. Her şey yolunda gidecekmiş gibi. Oysa olan şu: Türkiye, küllerinden doğacak bir kurtuluş umuduyla bekleyen bir ülke değil. Her şey, söylenenden farklı. Ekonomik kriz, sosyal huzursuzluklar, işsizlik, yoksulluk; adeta her şey birbirini izliyor. Çekmecelerde kalan vaatlerin içi boş, ama öyle derin ki, kimse onları farketmiyor. O vaatlerin içi bomboş, ama seni ölüme sürüklüyor. 2024 Türkiye’si, dünyanın en büyük tiyatro oyununa dönmüş. Tablolar güzel, vaatler de öyle.
Ama arka planda devasa bir yalan var. Ekonomi, bir kumar masası gibi. Yükselen dolar, gerilyen Türk lirası… Her şey daha pahalı, daha zor, ama yine de her şey “kontrol altında.” Ne kontrolü, kardeşim? Neyi kontrol ediyorsun? İnsanların cebindeki parayı mı? Çık ve bir sokak turu yap, o zaman gör. Yoksulluk, açlık ve gözleri boş boş bakan insanlar. Şehirde her şey bir reklam panosuna dönüşmüş. Işıltılar var, ama altında bir çürük kokusu var.
2024'te iş bulabilmek, bir şans değil, bir lanet. 2024’te Türkiye’nin en büyük meselesi: İşsizlik. Ama bu işsizlik, sadece işin yokluğu değil. Bu, umudunun yokluğu, hayallerinin yokluğu, bir insanın yaşamını sürdürebilme şansının yokluğu. 2024 korkunun yılıydı. Evet …Korku, Sadece Bir Duraklama Değil, Bir Yaşam Tarzı halini aldı.
Polisler, kameralar, mikrofonlar… Burası, gözleri üzerinde hissettiğin, her adımında bir çığlık duyduğun bir yer. Herkes birbirini izliyor, her yer bir hapishane. Sokakta yürürken, tedirgin olmamak için sebep bulamıyorsun. Hükümet, toplumun kontrol altında tutulduğunu söylüyor ama kimse o kontrolün nereye gittiğini, kime zarar verdiğini görmüyor. Kimse fark etmiyor. Her şey susturulmuş, her şey yok edilmiş. Bir zamanlar özgürce konuştuğumuz günler yok. Şimdi, her kelimenin bir bedeli var. Her hareketin, her sözün, her bakışın bir anlamı var. Sesini yükseltme, itiraz etme… Yoksa “terörist” damgası seni bulur. Düşman hep yakında. Sadece seni
bulmak için bekliyor. Ve eğer yeterince dikkatli değilsen, seni ezerler.
6 Şubat 2023’teki büyük deprem, Türkiye’nin belki de son yıllarda gördüğü en büyük felaketti.
O günden bugüne, üzerine konuşulanların çok azı gerçeği yansıttı. 2024’te bu felaketten ders alındı mı? Hayır. Felaketin yarattığı tahribatı gündemde tutmak, hükümet için hala fazlasıyla rahatsız edici bir konu. Çünkü o enkaz, sadece binaların değil, devletin iç yüzünü de ortaya çıkardı. Türkiye 2024’te bir çürümeye doğru gitmeye devam etti. Depremler, seçimler, ekonomik çöküş ve toplumsal gerilimler, bir ülkenin nasıl yok olduğunun göstergeleriydi. Her geçen gün, her şey daha fazla çürüdü. Ama en korkunç olanı şu ki, kimse farkında bile olmadı. Çünkü bu sistemin içinde, herkes kendi çürümüşlüğüne alıştı. Gerçeklerin gövdesi yavaşça öldü. Ama hala hayatta olanlar, kendi başlarına bir şeyler yapmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ne diyelim biz de kervana uyalım,şahlanışa katılalım.
Hoş geldin 2025…
Sevgiyle kalın sağlıcakla kalın….
Keyifli haftalar dilerim.