“Güvenin zehri, ihanetin kokusu sinmiş bir ruhun hikayesi fişlemeye dayalı polis devleti'nin çimentosu, iktidarların en biricik lalesi olan muhbirlerin yani DEVE VE DEVECİNİN hikayesine giriş…”
"Muhbir" kelimesi, dilin kirli bir köşesinde, karanlık bir sokak lambasının altında sırıtan bir figür gibi duruyor. Gözleri her zaman bir yerleri kolluyor, kulaklarında sürekli bir fısıltı var. Toplumun çürüyen dokusunda, çürümüş bir elma gibi kolayca gözden kaçıyor. Ama o, orada, her zaman hazır bekliyor.
Bir muhbir, toplumun en derin yaralarına tuz basmakla görevlendirilmiş bir kiralık katil gibidir. İnsanların en mahrem sırlarını deşer, en karanlık korkularını kullanır. Bir yandan da, kendisini güvende zanneder. Ama unutmayalım ki, bir muhbirin en büyük düşmanı, aynadır.
Bu şehirde, her köşe başında bir muhbir olabilir. Belki de en yakın arkadaşın, belki de en güvendiğin komşun. Kimseye güvenmemek gerektiğini öğrendiğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Paranın, iktidarın ve şöhretin her şeyi satın alabileceği bir dünyada.
Peki, bir muhbir neden böyle yapar? Para için mi? İntikam almak için mi? Yoksa sadece bir başkasını yıkmak için mi? Belki de hepsi birden. Bir muhbirin psikolojisi, karanlık bir labirent gibidir. İçine girdiğinizde, bir daha çıkamayabilirsiniz.
Bu şehirde, herkes bir şekilde suçludur. Herkesin bir sırrı vardır. Herkesin saklamak istediği bir şeyler vardır. İşte bu yüzden, muhbirler her zaman iş bulacaktır. Çünkü insanlar, kendi kirli işlerini başkalarına yaptırmaktan çekinmezler.
Bir muhbir, toplumun bir parçasıdır. Ama aynı zamanda, toplumun en büyük düşmanlarından biridir. Çünkü o, insanları birbirine düşürür, güvensizliği körükler. Bir muhbir, toplumun ahlakını çökertir.
Bu şehirde, herkes bir potansiyel muhbirdir. Belki de sen de bir gün, bir başkasını ihbar edebilirsin. Belki de sen de, bir başkasının ihbarı yüzünden hayatını kaybedebilirsin. Kim bilebilir?
Bu şehirde, her şey mümkündür. İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın birbirine karıştığı bir şehirde. Bu şehirde, sadece güçlü olanlar hayatta kalır. Ve güçlü olmak için, her şeyi yapmaya hazırlıkta olman gerekir.
muhbirlik, insan doğasının en karanlık yüzlerinden biridir. İnsanların birbirine olan güvenini sarsar, toplumun temelini çökertir. Bir muhbir, sadece bir kişiyi değil, tüm bir toplumu yok edebilir. Bu yüzden, muhbirliğe karşı mücadele etmek, hepimizin görevidir.
Peki, bu pis dünyada nasıl yaşanır? Cevabı çok basit: Kimseye güvenme! Herkese karşı temkinli ol! Ve kendi işine bak! Başka çare yok. Bu dünya, bir savaş alanıdır. Ve bizler, bu savaşta hayatta kalmaya çalışan askerleriz.
Ben, bu pis oyuna dahil olmak istemiyorum. Ben, kimseyi satmam, kimseye ihanet etmem. Ben, kendi doğrularımla yaşamaya devam edeceğim. Her ne olursa olsun.
Bir muhbir, sadece bilgi vermekle kalmaz, aynı zamanda bir bağ koparır, bir kalbi parçalar. İhanetin yarası, zamanla iyileşmez, sadece kabuk bağlar. Ve bu kabuk, en ufak bir dokunuşta yeniden kanar.
O yüzden demem o ki toplum ile bağlarınızı koparmadan,devlet ile olan münasebetiniz gibi mesafeli tutmanız sizin yararınaza olacaktır.
Deve ve devecinin muhbirlik hikayesini ayrıca anlatacağım… Brütüs’ten daha etkileyici bir hikayedir.
Devamı gelecek….
Sevgiyle kalın,sağlıcakla kalın…
Herkese keyifli haftalar dilerim…