Erkeğiyle kadınıyla bütün Türkler sanki dünyaya yalnızca asker olmak için gelmişlerdir.
Asker anne- babalardan doğarlar, askerlerle birlikte büyürler, askerlik yapmayı öğrenirler ve
sonunda önüne gelene çatacak hale gelmiş birer asker olurlar. Savaşma isteği ve cesurluk,
ancak ölünce vazgeçebilecekleri bir alışkanlık haline gelir.
Aptal bir Türk erkeği olmadığı gibi ahmak bir Türk kadını da yoktur.
Türkler katıldıkları savaşları kazandıkları için akılarını her daim çalıştırırlar ve hiç bir zaman
paslanmasına izin vermezler. Sesini çıkarmadan duran ve budala gibi görünen bir Türk
insanı dahi bir senede öğrenilecek şeyi kolaylıkla bir saate öğrenebilir.
Savaşan bir Türk’ü savaş meydanında görmek izleyende hayranlık uyandırır. Düşmanda
yılgınlık yaratır. Kazanma ümidini kaybeden düşman canı pahasına er meydanından
uzaklaşmak ister. Ama Türk insanın askerlikte ki bu su katılmamış saf hünerlerini sosyal
hayatta gösteremediğini de kendisine dürüst olabilen kimseler hemencecik söyleyebilecektir.
İnsanların yapmacık nezaketlerinin altında sahici bir samimiyet aramamayı pek kolay
olmayan yollardan öğrenmiştir Türk İnsanı…
Kenara para istiflemeyi diğer milletler gibi beceremezler, İngilizlerin ve Yahudilerin ticari
başarılarını tarih boyunca gösterememişlerdir. İstediklerini satın alamamışlardır.. Türkler
sanılanın aksine atalarının eski kıyafetlerini kutsal emanetler gibi saklamazlar. Evet
,muhafazakarlardır ama kelimenin en geniş manasında, geçmişi arzulamazlar ama geleceği
de iple çekmezler, ağır bir değişimden yanadırlar. Zamanın getirdiklerine ve götürdüklerine
karşı temkinlidirler. İstemeyi bilmezler gidip alırlar. Bu kabalık gibi görünse de öyle değildir.
Bazı saraylarda akıllı kişilerden ziyade soytarıların daha çok beğenildiğini iyi bilirler.
Savaşmayı pek iyi bilen Türk insanı sevişmeyi pek beceremez. Yatkın değildir cinsel yaşımın
mucizelerine...Nü Resimler, ya da kamasutra benzeri bilgileri benliklerine yapılmış birer
hakaret olarak algılarlar. Mahremiyeti müstehcenliğe tercih ederler. Bunu bir ayıp olmaktan
ziyade uluorta paylaşılmaması gereken birşey sayarlar. Özel hayatlarında birbirlerinin
yaşamlarına sık sık sınır ihlalleri yaparlar ama bu sınır tanımamazlık anlamında değildir.
Kaynaşmayı becerememesindendir. Politik eyilimleri dalgalı gibi görünsede aslında istediği
şey bellidir Türk insanı onları er meydanına yakınlaştıracak bir lider ister.. Uzlaşmacı bir lideri
zayıf sayarlar. Saldırgan liderleri daha çok benimserler. Anlaşmazlıkları uzlaşmadan
çözemebilme yetenekleri vardır. Süt liman olan hayatı pek sevmezler….Sporu sanatı
angarya iş olarak görürler gündelik hayatta, bu alanlar ihtisas sahibi kimlerin tekeline
bırakılmıştır. Ve halkın beğenileri ile pek uyuşmaz bu akil kişi saydıkları kimselerin sanat ve
spor anlayışları, bir çelişki gibi görünsede saray sanatı ve halk sanatı birbirini kapsamaz.
Aksine dışlar ve bazı mühim konularda birbirileri kati biçimde reddederler. Yakın tarihimize
kadar salt arap kültürü ile yoğrulan Türk kültürü son yüzyılda arap ve batı kültürü arasında
sıkışıp kalarak iyice tahrip olmuştur. Kuşak çatışmaları sınıfsal ya da kültürel değildir. Biz de
ki çatışmalar verimsiz ve anlamsızdır. Birkaç iş bilmez politikacının varsayımları ve
zırvalamaları üzerine kuruludur. Halkı ya da devleti zarara uğratan çekişmelerdir. Genelde
siyasi ve ekonomik ikbal kavgalarıdır. Milletin ve devletin refahı akla en son gelen şey olduğu
için Türk insanını manipüle etmek siyasiler için çocuk oyuncağıdır. Bu yüzden geneli
olmasada bir çok siyasetçi yüzsüzlük ve arsızlığın sınırınıda yaşarlar. Çok azı halk
adamlığına ya da devlet adamlığına yakışır şekilde görevlerini yerine getirirler. İşe getirdikleri
genelde işi bilen adam değildir, kendi adamlarıdır.Ve işi bilenleri denetlemesi için getirilir.
Araştırma ve geliştirmeye gerekli önemi vermezler,kaynak ayırmazlar bunu
yetersizliklerinden dolayı değil kısıtlı kaynaklarını gösterişin getirdiği sahte itibara
harcadıkları içindir bütçelerini…
Daha geniş bir zamanda Türk insanın kim olduğunu ve ondan ne umabileceğinizi detayları
ile anlatmaya devam edeceğim lakin şimdi bu konuyu ileri sürüyor olmamın başka bir nedeni
var.insanın her türlü yükseklikten düşebileceğini insanımız kurduğu sayısız büyük devletten
dolayı gayet iyi bilir. Bunu tecrübemle değil tabiatımla söylüyorum. Bir Türk olarak. Dahası
yüzyıllar boyunca kazanmış olduğumuz cesaret ve adillik ünü sırf çıkarcı ve açgözlü siyasiler
yüzünden zedelenmemeli…Beni bunları söylemeye yönelten şey budur.
Öbür dünya ile yada bu dünya ile dalga geçecek yaşta değilim.Benim gibi gençliğine
yabancılaşmaya başlamış bir kimseye göre çok şey söylüyorum ama düşüncelerime kim
gem vurabilir ki ?
Biz Türkler onurumuzu kaybetme korkusuyla tükenmez, onu çoğaltma hırsıyla yanıp
tutuşmayız. Bizi savaş meydanına daha fazlasını kazanma düşüncesi değil ancak
uğradığımız haksızlığı düzeltme düşüncesi savaş meydanına çıkarır. Bu felsefeye pek az
devlet erişebilmiştir. Bunların da çoğu Türk insanın kurduğu devletlerdir. Türk milletinin
asilliği de bu nadirliğinden gelir.Boy gösterdiğimiz mıntıkalarda ki tutumumuzun amacının ne
olduğu unutmamalıyız. Lekesiz asker sicilimizi, birkaç siyasinin ikbali için feda edemeyiz.
Bunu siyasilerin, devletin ve milletin çıkarına olduğunu, vakti ve saatinin geldiğini başka
hesaplarla hareket edilmediğini tarih önünde hesap verecek kimseler olarak bizlere açık ve
net biçimde anlatabilmelidirler. Açık konuşmak gerekirse bu operasyonlardaki amacınız
teröristleri yok etmek mi? Yoksa ülkemizin çizdiği güvenli bölgenin dışına süpürmek mi ? Bu
bir diğer milletlere meydan okumamı yoksa bize yapılan haksızlıkları düzeltme çabası mı?
İkisinin sonucu çok farklı olacağına bahse girebilirim sevgili okur. Siz kapınızda size meydan
okuyan adamla mı sağlıklı iletişim kurabilirsiniz yoksa kendisine yapılan haksızlığı düzeltmek
için mücadele eden adamla mı daha sağlıklı iletişim kurabilirsiniz. Gündelik saçma sapan
siyasi söylemleri bırakıp, milletimizin tarihi ile ilgili konuları üşenmeden kapı kapı gezip
gerekiyorsa anlatmalılar.
Ülkemizdeki çökmüş ekonomi ile ilgili tek bir cümle söyleyeceğim.
“Benden daha fazla yeteneği olduğunu düşünmediğim komşumun benden daha iyi şartlarda
yaşıyor olduğunu görmek insana dokunur.”
Sevgiyle kalın, sağlıcakla kalın, Ne mutlu Türk’üm diyene…