Afi Can

Kısır Edebiyat

Afi Can

  • 126

Boğaziçi'nde Bir "Oğlak Dönencesi": Türk Edebiyatının Kısır Döngüsü ve Ekonomik Kaygıların Pençesinde İnsan
İstanbul... Doğu ile Batı'nın buluştuğu, tarih ve kültürün iç içe geçtiği, büyülü bir şehir. Ancak bu büyülü şehrin sokaklarında, insan ruhunun derinliklerinde, bir başka gerçeklik gizli: Ekonomik kaygıların gölgesinde kaybolan insanın varoluşsal sancısı ve bu sancıyı yansıtmakta yetersiz kalan bir edebiyatın kısır döngüsü.
Stephen Zweig, "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu"nda insanın aşk ve özlemle örülü iç dünyasını ne kadar incelikli bir şekilde resmederse, Henry Miller da "Oğlak Dönencesi"nde insanın ekonomik gerçeklerle yüzleşmesini o denli sert ve gerçekçi bir dille anlatır. Paris sokaklarında dolaşan Miller'ın gözünden kapitalizmin acımasız yüzünü görür, paranın insan ilişkilerini nasıl yozlaştırdığına tanık oluruz. Peki ya İstanbul sokaklarında kaybolan bir yazarın gözünden ekonomik kaygılar nasıl görünürdü? Türk edebiyatı, bu kaygıları ve insanın varoluşsal sancılarını yansıtmakta ne kadar başarılı?
Zweig'ın zarif ve akıcı üslubuyla "Oğlak Dönencesi"ni yeniden yorumlayalım ve İstanbul'un sokaklarında kaybolalım. Boğaz'ın serin sularında, yalılarda ve gecekondu mahallelerinde, her yerde aynı hikaye tekrarlanır: Paranın egemenliği, insanın hırsı ve bu hırsın yol açtığı yozlaşma.
Taksim'de, lüks mağazaların vitrinlerine yansıyan ışıltılı hayatların ardında, geçim derdine düşmüş insanların çaresizliği gizlidir. Bir simit satıcısının umutsuz bakışlarında, bir işportacının yorgun adımlarında, bir evsiz çocuğun titreyen ellerinde ekonomik kaygıların izlerini görürüz. Bu izler, Türk edebiyatının sayfalarına ne kadar yansıyor?
Orhan Pamuk, "Kara Kitap"ta İstanbul'un labirent gibi sokaklarında kaybolan Galip'in iç dünyasını anlatırken, şehrin gizli kalmış yüzünü de gözler önüne serer. Ancak bu gizli yüzde, ekonomik kaygıların ağırlığı tam olarak hissedilmez. Yoksulluk, eşitsizlik ve adaletsizlik gibi temalar, arka planda kalır. Oysa ki, "Oğlak Dönencesi"nde olduğu gibi, bu temalar insan ruhunun en derinlerine işleyen, onun varoluşunu sorgulamasına neden olan temel unsurlardır.
Türk edebiyatında, ekonomik gerçekler genellikle üstü kapalı bir şekilde ele alınır. Toplumsal yapıdaki adaletsizliklere, gelir eşitsizliğine ve yoksulluğun yarattığı sorunlara derinlemesine inen eserler ne yazık ki sınırlıdır. Oysa "Oğlak Dönencesi"nde olduğu gibi, ekonomik kaygılar insanın varoluşunu derinden etkileyen, onu umutsuzluğa ve hatta yıkıma sürükleyebilen güçlü birer faktördür.
Bu noktada, Türk edebiyatının bu konudaki eksikliğini sorgulamak gerekmektedir. Toplumsal baskılar, sansür mekanizmaları, hatta belki de yazarların kendi iç dünyalarına hapsolmaları, ekonomik gerçeklerin edebiyata yansımasını engelleyen unsurlar olabilir. Oysa gerçek bir edebiyat, toplumun tüm katmanlarını, tüm çelişkilerini ve tüm acılarını yansıtma cesaretini göstermelidir.
"Oğlak Dönencesi" gibi bir eser, Türk edebiyatına yeni bir soluk getirebilir. Ekonomik kaygıların, insanın varoluşsal sancılarının ve toplumsal çarpıklıkların cesurca ele alındığı eserlere ihtiyaç vardır. Yazarlar, Zweig'ın "Amok Koşucusu"nda yaptığı gibi, insan ruhunun derinliklerine inmeli, toplumun karanlık yüzünü aydınlatmalı ve okuyucuyu düşünmeye sevk etmelidir.
İstanbul, bir "Oğlak Dönencesi" romanı yazmak için mükemmel bir zemin sunuyor. Bu şehirde, zenginlik ve yoksulluk, umut ve umutsuzluk, gelenek ve modernlik iç içe geçmiş durumda. Yazarlar, bu çelişkileri Zweig'ın "Olağanüstü Bir Gece"de yaptığı gibi, incelikli bir psikolojik analizle ele almalı, insanın ekonomik gerçeklerle mücadelesini ve bu mücadelenin yol açtığı varoluşsal sorgulamaları anlatmalıdır.
Belki o zaman, Türk edebiyatı kendi "Oğlak Dönencesi"ni yaratabilir ve insan ruhunun derinliklerine ışık tutabilir.
 

Yazarın Diğer Yazıları