
İsyan ve İktidar: Tarihin Sonsuz Döngüsü Taşın Ağırlığı: IV. Murad'dan Bugüne Sisyphos'un Çağdaş Yüzü Albert Camus'nün Absürt Dünyasında Tarihin Tekerrürü
Afi Can
İktidarın Kayası: Tiranlık ve Sisyphos’un Teri
“Tarih, insanın özgürlük için verdiği savaşın kaydıdır; ama bu kayıt çoğunlukla zincirlerin gürültüsüyle doludur.”
IV. Murad, 17. yüzyılın karanlık bir sabahında tahta çıktığında, imparatorluk cellatların gölgesinde titriyordu. Tütün yasakları, kahvehanelerin kapatılması, “ahlak” adına kırbaçlanan bedenler… Bugünse, Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinde, “dindar nesil” projeleri, alkol satış saatlerinin kısıtlanması ve parklarda öpüşen gençlere dair ahlaki öfke. Camus’nün dediği gibi: “Zalimlik, iktidarın en ucuz şeklidir.” Tarih, aynı taşı farklı isimlerle yuvarlıyor.
Sisyphos’un kayası burada: İktidar, halkın ruhunu “kurtarmak” için sürekli yasaklar dikiyor. IV. Murad’ın cellatlarıyla Erdoğan’ın sosyal medya denetçileri aynı absürt tiyatronun figüranları. Camus’ye göre, “Başkaldırmak, insanın kendi değerini yaratmasıdır.” Peki ya başkaldıranlar? Dün Kuyucu Murad Paşa’nın kuyularına atılan Celalîler, bugün Silivri’de bekleyen gazeteciler.
________________________________________
“İsyan, insanın kendi sınırlarını aşma çabasıdır; iktidarsa bu sınırları betonla çevirir.”
IV. Murad döneminde Anadolu, Celalî isyanlarıyla yanıyordu. Köylüler, ağır vergiler ve askere alma zulmüne karşı kılıç kuşanmıştı. Bugün, Kürt illerinde hendek savaşları, gözaltılar, “terörle mücadele” adı altında süren bir iç savaş. Camus, “İsyanın değeri, boyun eğmenin anlamsızlığındadır,” der. Ama iktidar her çağda isyanı “anarşi”, boyun eğmeyi “vatanseverlik” ilan eder.
Bir anekdot: IV. Murad, Revan Seferi’ne çıkarken, ordusuna “disiplin” adına binlerce askeri idam ettirmişti. Bugün, “terörle mücadele” operasyonlarında kaybedilen askerlerin cenazeleri, iktidarın meşruiyet aracı. Camus’nün Başkaldıran İnsan’ı şunu sorar: “Ölümü meşrulaştıran bir düzen, yaşamı nasıl savunabilir?”
________________________________________
“İktidar, düşman yaratmadan var olamaz. Düşman yoksa, icat edilir.”
IV. Murad döneminde Safevî tehdidi, Osmanlı’nın “Şii düşmanı” retoriğiyle besleniyordu. Bugün, “bölücü terör örgütü” kavramı, Kürt ve Türk halklarını şeytanlaştırmak için kullanılıyor. Camus’nün Yabancı’sı Meursault gibi: “Öteki” olan, suçlu ilan edilir.
Bir hikâye: 1638’de Bağdat Kuşatması’nda Osmanlı ordusu, Safevîlerin “kâfir” olduğu propagandasıyla motive edildi. Bugün, Suriye’deki askerî operasyonlar “vatan savunması” kılıfına bürünüyor. Camus’nün Veba’sındaki Doktor Rieux’nun dediği gibi: “İnsanlık dışılık, insanın en büyük vebasıdır.”
________________________________________
“Savaş, iktidarın intiharıdır. Ama intihar eden hep halk olur.”
IV. Murad, Revan ve Bağdat seferleriyle “kaybedilen toprakları geri aldı” diye anılır. Bugün, Türkiye’nin Suriye ve Libya’daki askerî varlığı, “Osmanlı mirası” retoriğiyle meşrulaştırılıyor. Camus, “Savaş, geçici bir çözüm için kalıcı bir yıkım getirir,” der.
Tarihsel bir kesit: 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması’yla Osmanlı-İran sınırı çizildi. Bugün, Türkiye-Suriye sınırındaki tel örgüler ve göçmen kampları… Camus’nün Sisifos Söyleni’ndeki gibi: “Zafer, yenilginin maskesidir.”
________________________________________
“Kültür, bir halkın ruhudur. İktidar bu ruhu ya öldürür ya da satar.”
IV. Murad döneminde sanat, sarayın himayesinde bir propaganda aracıydı. Bugün, devlet tiyatroları kapatılıyor, muhalif sanatçılar sansürleniyor. Camus, “Sanatçı, toplumun vicdanıdır,” der. Peki ya vicdanı susturulan bir toplum?
Bir tablo: IV. Murad’ın meclisinde şiir okuyan Nef’î, bir dizesindeki “padişahım” ifadesini yanlış telaffuz edince idam edildi. Bugün, sosyal medyada Erdoğan’a hakaret suçlamasıyla tutuklananlar… Camus’nün Düşüş’ündeki Jean-Baptiste Clamence şunu itiraf eder: “İktidar, insanın yalnızlığını unuttuğu yalandır.”
________________________________________
“Tarih, insanın kendi labirentinde kaybolma hikâyesidir. Çıkış yoktur, sadece yürüyüş vardır.”
Camus’nün absürt kahramanı Sisyphos, taşı tepeye çıkarırken mutludur çünkü “mücadele yüce bir bilinçle doldurabilir insanı.” IV. Murad’ın cellatları da Erdoğan’ın binaları da bu labirentin duvarları. Ama Camus bize şunu hatırlatır: “Labirentin sonunda ışık yoktur. Işık, labirentin içinde yürürken taşıdığın meşaledir.”
Bugün, iki dönemin benzerlikleri bize şunu öğretmeli: İktidarın dili değişir, ama zulüm aynı kalır. Tıpkı Camus’nün Caligula’sının dediği gibi: “İnsanlar ölür ve mutlu değillerdir, ama bu benim suçum değil.”
Belki de çözüm, Sisyphos gibi taşı yuvarlarken gülümsemekte: Tarihin tekerrürüne isyan etmek, absürt olanı kabul edip yürümek. Çünkü Camus’nün dediği gibi: “Dünya güzeldir ve ondan başka hiçbir kurtuluş yoktur.”
________________________________________
Not: Albert Camus’nün Sisifos Söylemi’ndeki gibi, “anlamsız bir dünyada anlam arayışının” izlerini taşır. IV. Murad’ın kılıcıyla Erdoğan’ın mikrofonu aynı kayayı yuvarlıyor. Geriye kalan, insanın bu absürt dansa nasıl direneceği.
Pkk dahil tüm terör örgütlerine taviz verilmeden hesap sorulmalıdır. Ama masum tüm insanlar gözetilerek kurunun yanında yaşın yanması engellenmeli… Ülkemize gelen arap dostlarımız gibi Kürt ve Türk halklarının masumiyet karinesinde değerlendirilmesi gerekir.Masumiyetin dili,dini,ırkı olmaz.
Sevgiyle kalın, sağlıcakla kalın keyifli haftalar dilerim.